Türkiye’de İktisat Eğitimi 1: Mevcut Literatür

Bu alanla ilgili yazılarımıza başlamadan, iyi bir antrenman tutmanızın yararınıza olacağını düşünerek öncelikle aşağıda listeleyeceğim yazılardan bulabildiklerinizi okumanızı öneriyorum:
1. Ercan Kumcu’nun 2005 yılında Hürriyet’te yayınladığı yazi dizisi bu konuda önemli bir başlangıç olabilir. Altı hafta boyunca yayınladığı bu yazı dizisini listenin sonunda bulabilirsiniz.
2.  Prof. Dr. Salih Şimşek ve Araştırma Görevlisi Şükrü Cicioğlu’nun İktisat Eğitiminde Temel Sorunlar ve Öneriler isimli makalesine bakmanızda fayda var. Makaleyi arşivine koymak isteyenler Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası Dergisi, Cilt 20, Sayi 3.’teki pdf uzantısına şuradan, online olarak okumak isteyenler de şuradan ulaşabilirler.
3. Ben edinemedim ama siz bulabilirseniz Türkiye Ekonomi Kurumu’nun Ulusal İktisat Eğitimi Sempozyumu’nu kitaplaştırdığı yayınına da bakmakta fayda var. İçindekileri merak edenler buyursunlar.
4. Prof. Dr. Dinç Alada, Marmara Universitesi İİBF Dergisi’nde İktisat Düşüncesinin Yakın Dönem Evrimi ve Türkiye’de İktisat Okuryazarı Olmak isimli bir makale yayınlamış. Ücretsiz olarak ulaşılabilecek makalenin linki şöyle.
5. Biz kaçırmışız ama kaçırmayanların hafızalarını yoklamalari için Mehmet Altan ve Ercan Kumcu’nun 7 Kasım 2006 tarihinde Marmara Üniversitesi İİBF İktisat Kulübü’nün katkıları ile düzenlenen ”Dünyada ve Türkiye’de Üniversite ve İktisat Eğitimi Üzerine” başlıklı konferansını hatırlatalım.
Ercan Hoca’nın yetkinliğine saygı duyuyoruz ama umarız Mehmet Altan’ın kuantum fiziği konusundaki kafa karışıklığı bu konferansa da yansımamıştır. Hangi kafa karışıklığı mı? Şuraya buyrun.
6. Fatih Üniversitesi’nde 27-29 Mayis 2004 tarihlerinde gerçekleşen ve bizim yine kaçırdığımız Uluslararasi Üniversite Eğitimi Kongresi’nden aşağıda sizler için seçtiğim yazılara da bakmanızda fayda var. (Başlıklara tıklayarak makale özetlerine ulaşabilirsiniz)
TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİMİN ORTAÖĞRETİMDEN KAYNAKLANAN SORUNLARI
Arslan, Mehmet, Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi
(arslan@erciyes.edu.tr)
ÜNİVERSİTELERİMİZİN KARŞI KARŞIYA BULUNDUĞU ÖNEMLİ SORUNLAR: PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ
Erdem, M. Ali Rıza, Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi
(arerdem@pamukkale.edu.tr)
ÜNİVERSİTENİN NELİĞİ, AKADEMİK ÖZGÜRLÜK VE ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİ
Günay, Durmuş, Prof. Dr., Zonguldak Karaelmas Üniversitesi
(dgunay@hotmail.com)
BİR ORTAM OLARAK ÜNİVERSİTE TASARIMI
İskender, Abdülhalik, Doç. Dr., Uludağ Üniversitesi
(iskender@uludag.edu.tr)
TÜRKİYE’DE YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMLARINDA EĞİTİM VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA ÖNCELİKLERİ, SORUNLARI VE YÖNTEMLERİ
Koldemir, Birsenö Dr., İstanbul Üniversitesi
(bkr@istanbul.edu.tr)
İŞ DÜNYASININ ÜNİVERSİTE MEZUNUNDAN BEKLENTİLERİ
Köksal, Mehmet Haluk, Dr., S. Olayan School of Business, American University of Beirut
(mk79@aub.edu.lb)
AKTİF EĞİTİMDE ÖĞRENCİ VE ÖĞRETİCİLERİN ROLLERİ 
Özyürek, Rasim, Dr., Bilkent Üniversitesi
(rasim@bilkent.edu.tr)
ENDİŞELİ EĞİTİM VE ÜNİVERSİTELERİN FONKSİYONU
Söylemez, Mikail, Doç. Dr., Uluslararası Türkmen Türk Üniversitesi
(msoylemez@ittu.edu.tm)
VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN TÜRK YÜKSEKÖĞRETİM SİSTEMİNDEKİ YERİ
Şahin, Sevilay, Dr., Gaziantep Üniversitesi
(t_yasar@gantep.edu.tr)
BENiM ÜNIVERSİTE MODELİM
Terzioğlu, Tosun, Prof. Dr., Rektör, Sabancı Üniversitesi
(tosun@sabanciuniv.edu)
ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİ
Tuncel, Fehmi, Prof. Dr., Ankara Üniversitesi
(tuncel@pharmacy.ankara.edu.tr)
TÜRKİYE’DE İKTİSAT EĞİTİMİ: TARİHSEL BİR PERSPEKTİF
Çakır, Coşkun, Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi
(coskuncakir@yahoo.com)
7.  Eskiden İktisat, İşletme ve Finans Dergisi’nde de tartışılırmış bu konular. Bakın 1990 yılında, Merkez Bankasi’ndan Meral Durmuş ne yazmış! Makale ücretli olduğu için sadece künyesini yayınlamakla yetinmek zorunda kalıyorum.
Türkiye”de İktisat Eğitimi Ve Sorunları
Meral DURMUŞ (T.C. Merkez Bankasi)
Makalenin Yayınlandığı Dergi: İktisat İşletme ve Finans
Yayınlanma Tarihi: 1990-10-01 00:00:00
Cilt: 5, Sayı: 55, Yıl: 1990
Sayfa(lar): 31-37
ISSN: 1300-610X Digital Object Identifier (DOI): 10.3848/iif.1990.55.109
8. Fuat Ercan’ın internet arşivinden öğrendiğimiz kadarıyla Eğitim Sen Ankara 5 Nolu Şube  4-5-6 MAYIS 2007 tarihlerinde Türkiye’de Üniversite Sistemi ve Dönüşümü konulu bir kongre düzenlemiş.Ne yazık ki sunulan tebliğlerden herhangi birine ulaşamadım. Eğer bu konuda bilgisi olan varsa bizlerle paylaşmasını rica ediyorum.
9. Benim de birkaç sunumuna katılma şansını elde ettiğim Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi Ekonomik Yaklaşım Dergisi Kongreler Dizisi’nin beşincisi olan İktisat İdeolojisi konulu kongre 19-21 Ekim 2005’te İİBF 100 Yıl Konferans Salonu’nda gerçekleşmişti. Derginin sayfası ne yazık ki çalışmıyor ya da benim denediğim süre zarfında arızalıydı.
Dergi’nin kongre metinlerini topladığı bir yayını olduğunu sanıyordum ancak ana sayfasına ulaşamadığım için sadece aşağıda, başka bir yerde bulduğum yayının künyesini vermekle yetinmek zorundayım. Bu dergi de diğerleri gibi paralı olduğundan ilgilenenlerin kitapçılardan, bulamazlarsa da dergi adresinden istemesi gerekiyor.
Şiriner, İ., Ö. Üstün, O. Üzmez, E. Yüksel ve M. Zorlu, “Vakıf ve Devlet Üniversiteleri Perspektifinden Türkiye’de İktisat Eğitimi”, Ekonomik Yaklaşım ve Yorumlar Dergisi, 57/16, 131-148, (2005).
10.  Fikret Şenses’in 2006 yılında (TÜBA) Türkiye Bilimler Akademisi’nin yayın organı Günce’de yayınladığı  “Ercan Kumcu’nun Gözlemleri Kapsamında Türkiye’de İktisat Eğitimi”  başlıklı makalesini yine, diğerleri gibi bulamadığımdan sadece listelemekle yetiniyorum.
11. Prof. Dr. Fikret Şenses’in editörlüğünde TÜBA tarafından yayınlanan İktisat Öngörü Çalışması 2003-2023, 13TL karşılığında okunabilir.Önce bir fikir sahibi olayım diyenlerdenseniz İktisat Öngörü Çalışması 2003-2023 Yönetici Özeti’ne şuradan ulaşabilirsiniz.
Bu çalışmanın kadrosu ise TÜBA’nın sayfasında şöyle listelenmiş:
Prof. Dr. Fikret Şenses (ODTÜ) (Çalışma Grubu Yürütücüsü)
* Prof. Dr. İnsan Tunalı (Koç Ü.),
* Prof. Dr. Erinç Yeldan (Bilkent Ü.),
* Doç. Dr. İsmail Sağlam (Boğaziçi Ü.),
* Prof. Dr. Mehmet Baç (Sabancı Ü.) ,
* Prof. Dr. Fikret Adaman (Boğaziçi Ü.),
* Doç. Dr. Remzi Sanver (Bilgi Ü.),
* Prof. Dr. Hacer Ansal (Işık Ü.),
* Prof. Dr. Eyüp Özveren (ODTÜ),
* Prof. Dr. Seyfettin Gürsel (Galatasaray Ü.),
* Prof. Dr. Nurhan Yentürk (Bilgi Ü.),
* Prof. Dr. Semih Koray (Bilkent Ü.),
* Prof. Dr. Gülten Kazgan (Bilgi Ü.)

 
12.  Petrol İş Sendikası , 17-18 Aralık 2005 tarihlerinde Birinci Türkiye Sosyalist İktisat Kongresi’ni İstanbul Altunizade’deki merkez binasında toplamış. Kongre Programı’nda görebildiğim kadarıyla Nihat Falay’ın İktisat Eğitimi ve Alternatif Arayışları
başlıklı sunumu ilginizi çekebilir. Açıkçası benim ilgimi çekti ama bulamadım 🙂
13. Peki uzmanları okuduktan sonra öğrencilerin neler düşündüğünü de öğrenmek istemez misiniz? Mesela şuradaki kısacık sohbette lisans öğrencisi ve adayı arkadaşlar Gazi Üniversitesi mi yoksa İstanbul Üniversitesi mi iktisat alanında daha iyidir diye tartışmışlar.
14. Marmara Üniversitesi’nde okuyan Fatih Kansoy da günlüğünde bu konuda kısa bir yazı yazmış.Yazının içeriği, okumakta olduğunuz bu yazı gibi kaynakça toplamaktan öteye gitmese de yorumlara bir göz atmanızda fayda olduğunu düşünüyorum. Bakın öğrenciler hangi okulu, neden seçiyor ya da seçmek istiyor ve bu yolda ne gibi tavsiyeler alıyorlar?
Bulabildiklerim bunlar. Gördüğünüz gibi aslında birçok insan bu konuda kafa yormuş, kalem oynatmış. Bundan sonraki yazımızda biz de birkaç kelam edeceğiz. Sizi şimdi Ercan Hoca ile başbaşa bırakıyorum…
 
a. İktisat eğitimi üzerine düşünceler (1) – 7 agustos 2005
Halbuki, benim çocukluğumda durum çok farklıydı. İktisat, üniversitelerin iktisat bölümlerinde öğretilirdi.
Üniversitenin ikinci sınıfında otobüsle okuldan eve giderken yanımda oturan orta yaşlı bir bey ne okuduğumu sormuştu. İktisatokuduğumu söyleyince, muhasebeci mi olacaksın diye sormuştu. Çok bozulmuştum. Çok sonradan, muhasebenin iktisat biliminin temel taşlarından biri olduğunu kavradım. O iktisat bilmiyordu, ben muhasebe bilmiyordum.
Üniversitelerimizdeki iktisat eğitimini eleştirmek için ‘doğru insan’olmayabilirim. Ama, iktisat eğitiminin nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda bazı fikirleri ortaya atmanın yaralı olacağı düşüncesindeyim.
KONUYU SEVDİRMEK
Her bilim dalında olduğu gibi, iktisat da giderek çok daha teknik bir konu oldu. Matematik, iktisat öğreniminin ortasına gelip yerleşti.Matematik bilmeden iktisat alanındaki bilimsel yazını takip etmek giderek zorlaştı. O kadar ki, iktisat okumadan önce matematik okumuş olmanın daha iyi olabileceği bile tartışılmaya başlandı.
Yurt içinde de, yurt dışında da çok kaliteli iktisatçılar yetişmeye başladı. Lisans üstü düzeyde son derece teknik iktisadi konularla boğuşup iktisat yazınının en son gelişmeleriyle donanmış akademik iktisatçılar üniversitelerde iktisat dersleri veriyorlar. Eleştirmek için söylemiyorum, ama bu çok kıymetli iktisatçılarımız, hepsi olmasa da,Türkiye ekonomisini ya da dünya ekonomisini hiç dikkate almadan tamamen teknik konulara yoğunlaşarak üniversitelerin lisans bölümlerinde iktisat dersleri verebiliyorlar. Üzerinde durmak istediğim bu konu yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde yaşanıyor.
Türkiye ya da dünya ekonomisini bilmek ile iktisat bilimini bilmek arasında bazen dağlar kadar fark olabiliyor. Farklı ekonomileri anlayabilmek ve analiz edebilmek için iktisat bilimini bilmek gerekiyor. Ama, iktisat bilimini bilmek için dünya ekonomilerini bilmek ya da anlamak her zaman şart olmuyor.
Genç akademisyenler lisans üstü eğitimleri sırasında öğrendikleri iktisattaki teknik konuları 17 yaşındaki iktisat okuyup okumayacağından henüz emin olmayan üniversitedeki birinci ya da ikinci sınıf öğrencilerine öğretmeye çalışıyorlar. Bir anlamda, kendi lisans üstü eğitimlerinde öğrendiklerini lisans öğrencilerine kusuyorlar.
Halbuki, o çocuklar için ‘iktisat’ terimi gazetelerin ekonomi sayfalarında anlatılanlardan öteye gitmiyor. Öğrendikleri ile görüp yaşadıkları arasında fazla bir ilgi bulamayan bu öğrenciler iktisat biliminden soğuyorlar.
ASIL AMAÇ
Sınıf geçmek için anlamadıkları ve ne işe yaradıklarını bilmedikleri bir takım teorileri ezberliyorlar. İktisadi konuları kendi başlarına gazetelerden öğrenmeye çalışıyorlar. Ne gazetelerde çıkan iktisadi haberleri doğru dürüst analiz edebiliyorlar ne de iktisadi teoriler ile yaşayıp gördükleri arasında bir ilişkiyi anlayabiliyorlar. Biri ders oluyor, diğeri dedikodu. Bu ortama, konuyu bilmeden ‘fanatik’ yetişmesi çok kolay oluyor.
Tüm üniversitelerde bunlar yaşanıyor demek istemiyorum. Ama, bu çelişkilerin yaşandığına çok sık tanık oluyorum. Galiba, bazı temel ilkelerde fikir birliği oluşturmamız gerekiyor. Üniversitenin lisans düzeyinde amaç iktisadi teorileri mi öğretmek olmalıdır yoksa iktisat biliminin günlük hayat ile ilişkisini gözler önüne serip öğrencilerin iktisat biliminin değerini anlamalarına mı çalışılmalıdır?
Gelecek pazar günü devam edeceğim.
b. İktisat eğitimi üzerine düşünceler (2) – 14 Agustos 2005
TÜRKİYE’de lise müfredatı içinde iktisat dersleri yoktur. İktisat dersleri içinde işlenebilecek konular matematik derslerinde problem olarak öğrencilerin karşılarına çıkarlar. Lise öğrencisi iktisat öğrenmeden üniversiteye gider.
Halbuki, ‘ev ekonomisi’ adı altında birçok iktisadi konular lise düzeyinde çok rahatlıkla işlenebilir. Gençler bir yandan matematik derlerinde türev almaya çalışırlarken, öğrendikleritürev ya da fonksiyon gibi kavramların gerçek hayatta ne işe yaradıklarını ‘ev ekonomisi’derslerinde öğrenebilirler.
Daha da ileri gidersek, üniversitelerin iktisat bölümleri, liseden çıkan öğrencilerin hakkında hiçbir şey bilmeden girdikleri bölümlerden biridir. Az ya da çok, felsefe,psikoloji, sosyoloji, edebiyat, fizik, kimya ve matematik konularında bir şeyler öğrenmişlerdir. Ama, liselerde iktisattan çok fazla söz edilmez.
UYGULAMALI EĞİTİM
Böyle bir eğitim sisteminde, öğrenciye önce konuyu sevdirmekle başlamak gerekmektedir diye düşünüyorum. Hiçbir konu karmaşık ve ne işe yaradığı belli olmayan teorilerin ezberletilmesi yoluyla konunun yabancısına sevdirilemez. Sanıyorum, iktisat eğitiminde en büyük yanlışı burada yapıyoruz.
Birçok konuda olduğu gibi, iktisat bilimi öğrendikçe sevilen alanlardan biridir. Önce, ne işe yaradığını öğretmek gerekmektedir. Tek başına matematik nasıl zor ve sıkıcı olarak algılanırsa, iktisat bilimi de yapılanların ne işe yaradığı bilinmediğinde, zor ve sıkıcıdır. ‘Sanat, sanat içindir’ yaklaşımı lisans üstü düzeyde olmalıdır. Üniversitelerin lisans bölümlerinde ‘sanat, toplum içindir’ yaklaşımıyla iktisat öğretilmelidir.
Bu yaklaşımın başlangıç noktası gerçek hayatta yaşanan olaylar olacaktır. Her derste gerçek hayattan bir iktisadi olay ele alınıp iktisat, uygulamalı öğretilmelidir. Tek başına arz ve talep teorilerini anlamak zor ve sıkıcı olabilir. Ama, petrol fiyatlarının son günlerde neden artma eğiliminde olduğunu anlatmaya çalışırken az ve talep teorilerinden söz etmek öğrencinin canını sıkmayacaktır. Aynı konuda, maliyet, yeni yatırım olanakları vebeklentilerin iktisadi dengeler üzerindeki etkilerini de kapsamak kolaylaşacaktır.
Para teorisi iktisattaki en soyut ve karmaşık teorilerden biridir. Üniversitelerin lisans düzeyinde, para teorisini ayrıntılarıyla anlatmak yerine, Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri geçen ay neden düşürdüğünü ya da düşürmediğini anlatmak öğrencilerin ilgisini çok daha fazla çekecektir. Farkında olmadan, para teorisinin bazı temel noktalarını da öğreneceklerdir.
HEDEF
Üniversitelerde lisans düzeyindeki iktisat eğitiminin hedefi iktisadi konuların varlığından öğrencileri haberdar etmek ve bu konuların sevdirilmesi olmalıdır. İktisat bilimini öğretmek lisans üstü eğitimin hedefi haline gelmelidir.
Bu yaklaşım, birçok akademik iktisatçının kolaylıkla kabul etmeyebileceği bir yaklaşımdır.Konuların basitleştirilmesini, kolaylaştırılmasını, çarpıtılmasını (vulgarize edilmesi)akademik iktisatçılar genellikle fazla sevmezler. Ama, Gerçek hayatla akademik iktisat arasında bağları sıkı tutmadığımız zaman iktisat eğitiminin kalitesini düşürmüş oluyoruz. Ne öğreteceksek öğretelim, ama önce öğreteceğimiz konunun bütün içindeki yerini, uygunluğunu (relevance) öğretmek zorundayız.
İktisat bilimi üç-beş yılda öğrenilebilecek bir alan değildir. Dolayısıyla, öğrencilerin iktisadın can sıkıcı yanlarını öğrenecek çok zamanları olacaktır. İşin başında, öğrenciler neyi neden öğrendiklerinin farkında olmalıdırlar.
Burada anlatmaya çalıştığım yaklaşımla bana iktisat bilimini sevdiren rahmetli Demir Demirgil, sağlıkla yaşamlarını sürdürmelerini dilediğim Kenan Bulutoğlu ve Baran Tuncer gibi hocalarıma şimdi çok daha fazla minnettarım.
c. İktisat eğitimi üzerine düşünceler (3) – 21 Agustos 2005
Makro ve para ekonomisi derslerinde bize Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemlerianlatılırdı. Para arzını artırmak ya da azaltmak için Merkez Bankası’nın Hazine bonosu alıp sattığı söylenirdi. Bu işlem yapılırken de bono fiyatları oynadığından, faizlerin nasıl değiştiği gösterilirdi. Biz de oturup ezberlerdik.
Ezberlerdik, çünkü o dönemde Türkiye’de Hazine bonosu diye bir şey yoktu. Hatta, evdeki konuşmalardan Hazine bonosunu kötü bir şey diye bilirdik. O dönemde 1960’ların tasarruf bonosu macerasından dayak yememiş hiç kimse yoktu.
PARA EKONOMİSİ
O dönemde, Hazine bono satarak borçlanmazdı. Hazine, bankalara ya salma çıkarırdı ya da Merkez Bankası’nda doğrudan borçlanırdı. Para arzının aktif kontrolü diye bir şey yoktu. Para arzı devamlı artardı.
Kısacası, Türkiye’de olmayan bir şey bize öğretilmeye çalışılırdı. Çünkü, okuduğumuz Batı’da basılmış kitaplar bizde olmayıp yazarının memleketindeki uygulamaları anlatırdı. Bizim hocalarımız da sanki bizde varmış gibi, kitabı takip ederlerdi. Biz de para ekonomisi öğrenmiş olurduk!
Açık piyasa işlemlerinin ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını sonradan Amerika’da lisans üstü eğitim yaparken öğrendim. Konuyu Amerika’daki sınıf arkadaşlarımdan çok daha iyi biliyordum. Ama,uygulamayı görmeden bilgileri yuttuğumdan neyin neyle ilgisi olduğunu çok sonradan öğrenmiştim.
Bugün artık bu gibi komiklikler yaşanmıyor. Merkez Bankası açık piyasa işlemi yapıyor. Hazine, bono satarak borçlanıyor. Bugünkü nesil Merkez Bankası bilançosunu da öğreniyor. Ama, Hazine’nin ya da Merkez Bankası’nın neyi neden yaptıklarını o denli iyi öğrendiklerini iddia edemem.
İKTİSATTA MATEMATİK
İktisat bilimine matematiği sokmuş insanlardan biri Hollanda doğumlu Amerikalı iktisatçı Yale Üniversitesi profesörlerindenTjalling Koopmans’dır. Aynı dönemde beraber çalıştıkları Nobel Ödülü sahibi iktisatçı James Tobin’in ağabeyi sayılır. Tobin1960’larda Başkan John F. Kennedy’nin ekonomi baş danışmanlığını da yapmıştır.
Tobin, 1950’lerde verdiği seminerlerin birinde tahtaya bir tüketim fonksiyonu yazar. Koopmans bu denklemin ne anlattığını sorar. Artık klişeleşmiş bir hale gelen tüketim fonksiyonunun ne olduğunu Koopmans’ı memnun edecek bir biçimde Tobin anlatamaz. Koopmans, ‘öğrencilere matematik değil, iktisat öğretmek için buradasın, unutma!’ diyerek semineri terk eder.
Bu hikayeyi çok sonra Tobin’in ağzından duymuştum. ‘O gün Koopman’ın ne demek istediğini anlayamamıştım, ama artık ben de öğrencilerime aynı şeyi yapıyorum’ demişti. Bu hikaye benim için de çok öğretici oldu. Öğreticiydi, çünkü, amaçla aracı karıştırmamak gerekiyordu.
İktisat, uygulamalı bir bilim dalıdır. İktisat öğretiminin başlarında uygulama daima önde olmalıdır. Miktara değil, kaliteye önem verilmelidir. ‘Sanat, sanat içindir’ değil, ‘sanat toplum içindir’ anlayışıyla iktisat öğretilmelidir.
Bu tartışma bizi doğrudan ‘iktisatta ne öğretmelidir?’ sorusuna getiriyor. İktisat elbette evrensel bir bilimdir, ama uygulamasıkurumsal farklılıklar taşır. Evrensel boyutu ‘sanat, sanat içindir’ anlayışına uygundur. Ama, uygulaması ‘sanat toplum içindir’ anlayışıyla ele alınmalıdır. Dolayısıyla, lisans düzeyinde kurumsal yapıyı ihmal ederek öğrencilere iktisat eğitimi verildiği iddia edilemez.
d. İktisat eğitimi üzerine düşünceler (4) – 28 Agustos 2005
Farklı iktisat yoktur. Geçmişte, üniversitelerin lisans bölümlerinde ‘kalkınma iktisadı’ diye dersler okutulurdu. Sanki,kalkınmakta olan ülkelerle kalkınmış ülkeler arasında farklı iktisadi ilkeler geçerliymiş gibi bir izlenim verilirdi. Halbuki, farklı olan iktisadi analiz değil, kurumsal farklılıklardı. Yani, ‘çevre’ farklıydı.
DİĞER DİSİPLİNLER
Artık üniversitelerimizde ‘kalkınma iktisadı’ diye bir ders okutulup okutulmadığını bilmiyorum. Okutuluyorsa, öğrencilerin kafaları karışıyor demektir. ‘Kurumsal yapı ve iktisat’ diye bir ders okutulmasının ise son derece faydalı olacağına inanıyorum.
İktisat öğretimi matematiğin bolca kullanılmasıyla üniversitelerin lisan düzeyinde gereksiz bir biçimde teknik hale getirildi. Kurumsal yapı arka plana itildi.
Örneğin, Hazine’nin görev ve yetkilerini iktisat öğrencileri ne kadar öğreniyor acaba? Merkez Bankası Kanunu’nun Merkez Bankası’nın para politikası üzerindeki kısıtları ya da etkileri hiç anlatılıyor mu?IMF’nin ne iş yapmaya çalıştığı, gazete dedikodusunun ötesinde ne kadar öğretiliyor. Dünya Bankası ve diğer uluslararası kalkınma bankaları hangi ayrıntıda öğrencilere öğretiliyor?
‘İktisadi çevre’ yalnızca iktisadi kurumları tanımakla öğrenilmiyor. Üniversiteden mezun bir iktisatçının belli bir ‘hukuk’ nosyonunun da olması gerekiyor. Üniversitelerimizin iktisat bölümlerinde acaba ne kadar hukuk okutuluyor?
Geçmişte, geleneksel iktisat bölümlerine sahip üniversitelerde ciddi düzeyde hukuk okutulurdu. Belki, o biraz fazlaydı denebilir. Ama,şimdi, hukuk giderek iktisat öğretiminde azalan bir pay almaya başladı yönünde bir izlenimim var.
Sosyoloji ve psikoloji gibi disiplinler iktisadın çok önemli tamamlayıcısı durumundadırlar. Özellikle, psikoloji, deneysel iktisadın alt yapı taşlarından biri halindedir. Lisans düzeyindedeneysel iktisat aslında mikro iktisat öğretmek için kolay bulunamayacak malzemelerle doludur.
LİSAN
Matematik, iktisat bilimi açısından, İngilizce, Fransızca veya Almanca gibi bir dildir. Diğer dillerden farklı olarak, iyi iktisat bilmek için iyi matematik bilmenin sayısız yararları vardır. Aynı şekilde,İngilizce de bilmek iktisat bilimini öğrenmek ve iktisat yazınını takip etme açısından çok yararıdır. Çünkü, artık iktisatta kayda değer söyleyecekleri olanlar çoğunlukla İngilizce söylüyorlar.
Bu lisanları öğretelim. Ama, bu lisanların bir amaç değil, araç olduklarını hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. Çünkü, amaç ve aracı karıştırdığımızda, amaç olan iktisat ikinci planda kalıp araç olan matematik ve İngilizce gibi dilleri amaç haline getirmek gibi bir risk almış oluruz. Galiba, bu riski bolca alıyoruz.
Birçok ‘vakıf üniversiteleri’nde öğretim dili İngilizce olmaya başladı. Bazı üniversitelerde ‘İngilizce iktisat’ adı altında bölümler açıldı. İngilizce öğrenmek için bu programlar mutlaka çok faydalıdır. Ama, lisans düzeyinde iktisat öğretmek için böyle programlara ihtiyaç var mıdır?
e. İktisat eğitimi üzerine düşünceler (5) – 4 Eylul 2005
İktisat alanında lisans üstü eğitim yapmayı arzulayanlar için yabancı dilde yapılan iktisat eğitiminin önemini de yadsımıyorum. Özellikle lisans üstü iktisat eğitiminde, bilimselkaynakların neredeyse yüzde yüzü yabancı dilde yazılmış çalışmalar olmaktadır. Dolayısıyla, yabancı dil bilmek iktisat yazınını yakından takip edebilme olanağı sağlamaktadır. Bu olanak hiçbir şekilde küçümsenemez.
Ama, lisans düzeyinde işler biraz karışıyor. Çoğu zaman öğrenci yabancı dil ve iktisat konularını aynı anda öğrenmeye çalışmaktadır. Yani, yabancı dil ile iktisat öğrencinin kafasında yarışmaktadır. Bazen, yabancı dil kazanmaktadır. Bazen de, iktisat.
TÜRKÇE İKTİSAT
Yabancı dile bir ‘iletişim aracı’ olarak bakmamızın daha doğru olduğu düşüncesindeyim. Düşünün ki, Türkiye ekonomisi hakkındaki bir dersi Türk bir hoca anadili Türkçe olan öğrencilere İngilizce anlatmaya çalışmaktadır. Bundan daha komik bir durum olabilir mi?
Derste kullanılan kaynaklar Türkçe. Hocanın anadili Türkçe. Büyük bir olasılıkla, hoca Türk aksanıyla İngilizce konuşuyor. Özellikle başlarda, öğrenciler çoğu zaman dersi İngilizce anlamakta zorluk çekiyorlar.Söyleneni anlamaya mı yoğunlaşsınlar, yoksa söylenenleri not defterlerine mi geçirsinler bilemiyorlar. Böyle bir ortamda iktisat eğitiminin yabancı dilde olmasının öğretimin verimliliğini düşürdüğünü düşünüyorum.
Lisans öğrencileri iktisadi terimlerin Türkçe karşılıklarını çoğu zaman bilemiyorlar. Türkçe konuştukları zaman dahi, iktisadi terimler yabancı dilde söyleniyor. Garip bir iktisat dili ortaya çıkıyor. Ama, üniversite öğreniminden sonra bu öğrenciler iş bulabilmek için çeşitli kamu ve özel kuruluşların sınavlarına giriyorlar. Sınavlar doğal olarak Türkçe yapılıyor. Öğrenciler, üniversitenin son sınıfında büyük bir çabayla Türkçe iktisat öğrenmeye çalışıyorlar. Komik bir durum yaratılıyor.
KAYNAK SORUNU
Sistemi eleştirirken, sistemin en önemli parçalarından olan kaynak sorununa parmak basmamak işi yarım bırakmak olur. Kaynak mutlaka ‘mali kaynak’ olarak anlaşılmamalı. Mali kaynaklar kadar üniversite eğitiminde önemli olan öğreticilerin kalitesi ve kaynak kitaplardır. Hiç kimse üzerine alınmasın, bu konularda çok büyük eksikliklerimiz vardır.
Kaliteli eğitimin yaratıcısı kendilerini öğretmeye adamış kaliteli öğreticiler ve kaliteli kaynak kitap ve diğer okuma malzemeleridir. Türkiye’de lisans düzeyinde iktisat kitapları çok azdır. Olanların da kalitesini iyi sorgulamamız gerekiyor.
Türkçe basılmış lisans düzeyinde okutulabilecek kaç tane iktisat kitabı vardır? Ama, yabancı dillerde böyle kitapların sayısı çok fazla. Dolayısıyla, öğrenciye yabancı dilde iyi kitap önermek çok daha kolay olmaktadır. İktisatçılarımız yazmıyorlar. Yazıyorlarsa, kendi kariyerlerine katkı yapabilecek çalışmalar üretiyorlar. En iyi olasılıkla, lisans öğrencilerinin kullanabileceği iktisat eğitimine yönelik Türkçe kitap sayısı çok sınırlı düzeydedir.
Hoca yazmazsa, öğrenci okumaz. İktisat öğrencilerini gazetelerin ekonomi sayfalarına mahkum ediyoruz. Gazeteden elde edilen iktisat bilgisiyle, iktisat öğrenilmez, içki masasında ‘memleket kurtarılır’ ancak.
Gelecek hafta son.
f. İktisat eğitimi üzerine düşünceler (6) – 11 Eylul 2005
Öğreticinin kalitesi terimiyle yalnızca öğretenin kalitesi anlaşılmamalıdır. İktisat alanında birçok Nobel Ödülü almış insan vardır. Ama, bu kişilerin tümünün iyi öğretmen oldukları iddia edilemez. Hiç şüphesiz hepsi birinci sınıf iktisatçı ve bilim adamıdırlar.
Bilim adamı olmak bir şey, iyi eğitici olmak bir başka şeydir. Lisans düzeyindeki eğitimde bu farklılık özellikle önem kazanmaktadır.
YARIM ZAMANLI HOCALAR
Son yıllarda, arzu edilen eğitim kalitesine ulaşmak için gerekli ve yeterli kaynakların çok üzerinde üniversite açıldı. Belki, nitelikten çok niceliğe önem verildi. Neredeyse, bütün illerimizde artık bir üniversite var. Bunların yanında, giderek yaygınlaşan vakıf üniversiteleri var. Laboratuar gibi maliyetli öğretim aracına ihtiyaç göstermediği için, bütün üniversitelerimizde iktisat bölümleri de var.Bütün bu iktisat bölümlerinde yeterli sayıda ve nitelikte öğretici var mı?
Elbette, çeşitli dersler çeşitli öğreticilerle götürülmeye çalışılıyor. Kimi üniversitede bir hoca haftada 4-5 farklı ders veriyor, kimi üniversitelerde de bir hoca haftada 2 farklı ders veriyor. Bir hocanın üstlendiği ders sayısı arttıkça, o hocanın verimliliği doğal olarak düşüyor. Öğretici kendi başına çok iyi olsa da, üzerindeki ders yükü nedeniyle, öğretimin kalitesi kaçınılmaz olarak düşüyor.
Eskiden bazı üniversite hocaları özel sektörde danışmanlık yaparlardı. Bu hocalara ‘holding profesör’ denirdi. Yanlış ya da doğru, bu kişiler benzer danışmanlık görevleri almayanlar ya da alamayanlar tarafından eleştirilirdi. Şimdi, asıl işi üniversite dışında olan kişilerin üniversitelerde dersler vermeye başladığını görüyoruz (ben de bunlardan biriyim).
Üniversite dışından gelen kişiler genellikle haftada bir gün derslere girip ortadan kayboluyorlar. Üniversitede bulunmaları verdikleri dersin süresi ile sınırlı. Öğrenci hocasını ders dışında görmek istese, hoca ortada yok. Bu da eğitimin kalitesini düşüren bir unsurdur.Üniversite eğitiminde ders içi eğitim kadar ders dışı eğitim de önemlidir. Normal şartlarda, bir üniversite hocası verdiği ders saati kadar bir süre kendini öğrencilerinin ders saatleri dışında görebilmeleri için hazır bulundurması gerekir.
Yarım zamanlı diye adlandırılan üniversite dışındaki kişilerle böyle bir standardı tutturabilmek doğal olarak mümkün değildir. Onlar da haklı olarak, esas işlerine zaman ayırmak zorundadırlar. Onlar üniversite hocalığını büyük ölçüde zevk için yapmaktadırlar.
FARKLI YÖNTEM
Böyle kişilerin üniversitelerimize yarar sağlamadığını söylemek istemiyorum. Bu kişilerden de üniversiteler faydalanmalıdır. Ama, faydalanma yöntemi üniversite dışından gelenlere ders verdirme yoluyla değil, onlara konferans verdirerek ya da tartışma panellerinde rol vermek suretiyle olmalıdır. Üniversite eğitiminin ayrılmaz parçalarından biri de zaten budur. Özellikle iktisat alanında, teori kadar pratik de önemlidir.
Kısacası, iktisat eğitiminde üniversitelerimizde insan kaynağı sıkıntısı vardır. Üniversite dışından gelenlere ders verdirmek göze ve kulağa hoş gelmektedir. Ama, çoğu zaman eğitimin kalitesini düşürmektedir.
Şimdilik bu kadar. İleride, zaman bulup yeniden bu konuya dönmek istiyorum.

Bunlar ilginizi çekebilir

UCUZLUK: KÖTÜ ŞÖHRETLİ FİYAT-DEĞER

“İdeologlar teorilerini sürekli olarak gerçeklerle ‘test ettiklerin’ iddia etseler...

SEVGİLİLER GÜNÜ ÜZERİNDEN KÜLTÜR, RASYONALİTE VE TÜKETİM OKUMALARI*

"Biz sevgililer günü gibi kapitalizmin oyunu olan şeylere gelmiyoruz canım ya". Siz gelmiyorsunuz da bakalım başkası geliyor mu, geliyorsa neden geliyor, ne kadar geliyor?

Türkiye’nin Toplumsal Gerçeklerine Ekonomi Sosyolojisi Penceresinden Bakmak – 1

Sosyal bilimlere özgü kavram ve teorileri başka toplumlardan alarak...

Homo Normalis’in* Kategorileri

Kavramlar ve Kategoriler 1. “İçeri” neresidir? “Dışarı” neresi? Bu sorular...