Bu yazıyı yazabilmek için birkaç gündür farklı kanalların haber programlarını takip ediyordum. Haber programlarının ağlanacak durumunun farkındaydım ama sırf yazdıklarımın arkasında durabileyim diye kendimi denek olarak kullandım ve haber programlarındaki kötü, gereksiz bilgi dalgalarına maruz kaldım. Etkisi hala üzerimde ama yavaş yavaş toparlanıyorum. Bu süre zarfındaki en komik, en tuhaf haber (bilgi demeye dilim varmadı) şüphesiz A Haber’den Mevlüt Yüksel’in ZDF konulu video kaydıydı. Bu kaydı izledikten sonra, zaten epeydir kafamı kurcalayan “neden gözlemlenen yanlış ya da yararsız bilgi miktarında ciddi bir artış var ve bu tür bilgi topluma daha hızlı yayılıyor” sorusu üzerine araştırma yapma isteğim depreşti. Henüz çok ciddi bir araştırma yapmadım ama konu hakkındaki genel düşüncelerimi ve bazı bilimsel bulguları sizinle bu yazıda paylaşmak istiyorum.
Mevlüt Yüksel’in fenomen kaydı ya da Esra Erol’un evlilik programındaki damat adaylarından birinin gelin adayını hamile bırakması gibi haberleri düşünün. Birincisinin siyasi bir araç olarak kullanıldığını, ikincisinin ise söz konusu programın yüz binlerce takipçisi için önem arz ettiğini düşünebilirsiniz. Belki de bu tür haberler Türkiye vatandaşlarının bir kısmı için gerçekten önemli, bilemiyorum. Ancak asıl sorun, bu tür haberlerin sayısının günbegün artması ve aynı haberin farklı medya organları aracılığıyla gözümüze sokulmasında. Tamam, benim için olmasa da başkası için önemli bir haber olmasına saygı duyuyorum da daha ne kadar sunacaksınız acaba aynı haberi? Mesela, daha kaç tane uzmandan (ne uzmanı oldukları da belli değil) limon ve bal karışımının her bir derde deva olduğunu ana haber akışında öğreneceğiz? Televizyon, gazete gibi geleneksel medya araçlarının ve yeni (sosyal) medya araçlarının ürettiği ve yaydığı bilginin kalitesinin düştüğünün siz de farkındasınız değil mi?
Şekil 1a. Minimum etkileşimli tam geleneksel medya modeli
Bu sorunun nedenini tartışmaya başlamadan önce medya araçlarının nasıl bir sistem üzerinde çalıştığını tartışalım. Bence Türkiye özelinde üç farklı dönemi temsil eden üç farklı sistemden bahsetmek mümkün. Türkiye’nin ilk özel televizyon kanalı Star 1 öncesi dönemi temsil eden birinci sisteme “minimum etkileşimli tam geleneksel medya” adını verdim (Şekil 1a). Bu sistemde üç aktör bulunuyor ve etkileşim görüleceği üzere tek yönlü. Hükümet, kendisine bağlı olan TRT’yi etkiliyor ve TRT kendi ürettiği ancak hükümet onayından geçen bilgiyi halka yayıyor. Dolayısıyla hükümetin tasvip etmediği ya da zoruna gidecek bilgiye halkın erişimi ancak yazılı medya aracılığıyla oluyor. Diğer taraftan, bazı gazeteler de hükümete yakın olmayı tercih ettiğinden, hükümetin yazılı medya üzerinde kısmi bir etkisinin olduğunu kesikli çizgiyle temsil ettim. Söz konusu dönemde araştırmacı gazeteciliğin neden layığıyla yapıldığının sebepleri arasına bu faktörü ekleyebiliriz bence.
Şekil 1b. Etkileşimli tam geleneksel medya modeli
İkinci sistem Star 1’in yayın hayatına geçmesinden sosyal medyanın toplumca kabullenilmesine kadarki dönemi temsil ediyor (Şekil 1b). Adını “etkileşimli tam geleneksel medya” koyduğum bu dönemin sunduğu güzellik, özelleşmeyle beraber görsel medyada farklı fikirlerin temsil edilebilmesinin önünün açılması. Sistemin dinamiklerine baktığımızda ise birinci sistemdeki yapının hemen hemen devam ettiğini, ancak medyayı etkileyen patronlar kümesinde bir genişlemenin yaşandığını görüyoruz. Dikkat ederseniz bilgiyi talep eden asıl kesim olan hanehalkı hala en pasif durumda. Hükümet ile diğer medya patronları ise artık tek küme altındalar. Bunu bu şekilde mi sunsam diye çok düşündüm. Çünkü hükümetin bilgi yayma konusuna ve geleneksel medyaya yaklaşımına bağlı olarak, hükümet, kendisi ve kendisine yakın olanlar şeklinde ikinci bir medya patronları kümesi oluşturabilir. Ayrı kümelerin ya da ortak bir kümenin bileşenleri olmaları bir yana, medya patronlarının sayısındaki artış, bilginin arz tarafındaki dinamikleri değiştirdi. Artık, aynı konu hakkında en az iki farklı haber dinlemeniz mümkündü. Aslında gazeteler zaten bu işlevi görüyordu ama televizyon, bilginin sadece hanehalkı reisine değil, tüm haneye yayılmasına aracılık yapıyordu. Diğer bir ifadeyle televizyon gazeteden daha iyi bir kitle iletişim aracıydı. Bu dönemdeki haberleri ve diğer programları hatırlıyorum da hem eğlenceli hem de bilgilendirici olmayı başaran bir yapıdaydı tüm televizyon kanalları. İşte, bu zamanlarda anlamlıydı, ben sadece haber ya da belgesel izliyorum demek. Tamam, geçmişe yapılan bu kısa ve pembe renkli yolculuğu hızlıca sonlandırıp karamsar araştırmacı rolüme döneyim. Televizyonlardaki programların kalitesi bugüne göre iyi durumdaydı belki ama arz tarafının hükümetin önceliklerine aşırı hassasiyetinden kaynaklı kırılganlığı, bugünün pek de uzak olmadığı bilgisini sunuyordu aslında.
Şekil 1c. Tam etkileşimli yeni medya modeli
Ve üçüncü dönem, günümüzün temsili… Yeni bir aktörümüz var artık: Sosyal medya. Sistemimizin adı ise “tam etkileşimli yeni medya”. Bir de kimin kime bilgi sağladığını temsil eden oklarda acayip bir değişim var; her şey birbirine girmiş durumda. İlk dikkati çeken hanehalkının bilgi piyasasındaki yükselişi. Halk sadece bilgiyi alan pasif müşteri rolünden, bilgiyi alan, üreten ve yayan kompleks aktör rolüne terfi etmiş durumda. Tabi, artık gazeteci vatandaş diye bir tabir bile var. İkinci olarak, yeni sistemde sosyal medyanın öne çıkması dikkat çekiyor. Sadece hanehalkının bilgi piyasasıyla etkileşimini sağlayan araç değil, geleneksel medyayı etkileyen ve hatta hükümet ve medya patronları üzerinde bile etkisi olan bir aktör sosyal medya. Hükümetin de sosyal medya üzerinde kontrolü olduğunu iddia edenler olabilir ama sosyal medyaya erişimin hükümetçe ancak kısa süre engellenebildiğini düşünüp, bu küçük etkiyi görmezden geldim.
Yeni medya modelindeki asıl önemli gelişmeler bilginin üretimi ve yayılmasıyla ilgili. İlk olarak bilgiyi (ya da sözde bilgiyi) üreten aktör sayısında ciddi bir artış var. İkinci olarak, bilgiye erişim hızı, daha doğrusu bilginin dolaşım hızında ciddi bir artış söz konusu. Örneğin ben, uzmanı olmadığım bir alanda biraz araştırma yaptıktan sonra yazdığım medya konulu çalışmayı sosyal medya aracılığıyla tüm dünyanın erişimine açabiliyorum. Diğer taraftan, liseli Can ve Büşra da sırf eğlenmek için hazırladıkları uydurma bir haberi tüm dünyaya servis edebiliyor. Bu da üçüncü gelişmeyi ifade ediyor aslında: Üretilen bilgi ya da haber artık sadece haber sağlayıcıların görüşlerine göre değil, bilginin doğruluğuna ya da yararına göre de sınıflandırılabiliyor. Ancak bilgi gibi soyut bir kavramı sınıflandırmak öznel bir uğraş olduğundan, benim burada sıkça sorduğum bir soru ile yüzleşiyoruz: Kime göre, neye göre? Örneğin, Can ve Büşra’nın “Az önce Reyhanlı’da patlama oldu. Bir çok ölü ve yaralı var,” bilgisini sosyal medyada paylaştığını ve bu bilginin yayılmaya başladığını varsayalım. Bilginin yanlış olduğunu Can ve Büşra biliyor. Bilginin yanlış olduğundan emin idareciler de var. Ancak bilginin kesinliğinden ya da doğruluğundan emin olamayan insanların sayısı çok daha fazla. Hatta Reyhanlı’da yaşıyor olup, hiçbir patlama sesi duymamasına rağmen acaba patlama nerede oldu diye düşünecek bir sürü insan da olacaktır. Yani, yanlış bilgi topluma hızla yayılıp bir panik ortamının oluşmasını ya da toplumsal gerginliğin artmasını sağlayabiliyor.
Kontrolsüz Hızlanırsan Yoldan Çıkabilirsin
Tam etkileşimli medya modelinin sorunlara yol açmasının ardındaki çıbanbaşının bilginin hızındaki artış olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyanın aracılık ettiği bu hızlanma hanehalkının ya da bireyin bilgiye erişim maliyetini azalttığı gibi, bilginin belirli bir mekandaki konaklama süresinde de azalmaya yol açıyor. Bilgideki aşırı hızlanmanın ve bilgi sağlayıcısı sayısındaki ciddi artışın aşağıdaki sonuçlara yol açabileceğini düşünebiliriz:
1. Bilginin hızının artması bilgiye erişimin işlem maliyetini azalttığından bilgiye olan talep artabilir,
2. Bu talebi karşılamak için arz tarafının da hızlanma gayreti ve artan talebin karşılanamaması kötü/faydasız bilginin piyasadaki yoğunluğunu artırabilir,
3. Hem arz hem de talepteki hızlanma bilginin geçerliliğinin sınanması için gerekli asgari sürenin harcanmasına izin vermeyeceğinden yanlış bilginin yayılma ihtimali artabilir,
4. Bilginin hızının artması, belirli bir mekanda (bireyin zihninde, toplumsal bellekte ya da bir coğrafi bölgede) konaklama süresini azaltacağından, kalıcılığı ve dolayısıyla belleğe kazınıp anı olarak bireysel ya da toplumsal belleğe yerleşme ihtimali azalabilir.
Şekil 2. Kötü bilginin bilgi piyasasındaki yoğunluğunun artmasının nedenleri
Bu dört tespit aslında tek bir mekanizmaymış gibi düşünülebilir. Şekil 2’de bu mekanizmanın nasıl işlediğini göstermeye çalıştım. Görüleceği üzere mekanizma bilginin yayılım hızındaki artışla başlıyor. Bilginin hızındaki artış direkt olarak üç sonuç doğuruyor. İlk olarak bilgiyi aramanın, bilgiye ulaşmanın maliyeti azaldığından bilgiyi talep eden kişi sayısı artıyor. İkinci olarak, haber sağlayıcıların (geleneksel ya da sosyal medya) yeni bir bilgiyle karşılaşmaları durumunda bu bilgiyi hızlıca servis etmeleri gerektiği yönündeki baskı, bilginin doğruluğunun sınanması için gereken zamanın harcanmasına engel olmaktadır. Bu durumda yeni bilgi doğruluğundan emin olunmadan piyasada dolaşıma girebilmektedir. Üçüncü olaraksa birey ya da toplum, karşılaştığı yeni bilgiyi henüz özümsemeden yeni bir bilgi ile karşılaştığından eski bilgi hafızaya yerleşememektedir. Üçüncü bağlantıyı daha detaylı tartışmak gerek çünkü toplumsal önemi en yüksek olanı o bence.
Stephen Kern, Zaman ve Uzam Kültürü adıyla Türkçe’ye çevrilen eserinde toplumun ilgisinin zamanla tarihsel geçmişten bireysel geçmişe kaydığını belirtiyor. Bu durum homojen olan kamusal zamandan heterojen ve akıcı olan bireysel zamana kayan odaklanma ile eşdeğerdir, diyor Kern. Bu tespiti tamamlayıcı olarak Paul Connerton, Modernite Nasıl Unutturur adlı eserinde modern toplumsal sistem geçmişini muhafaza edebilme yetisini yavaş yavaş kaybediyor der. Connerton, toplumsal unutmayı tetikleyen faktörleri şöyle sıralıyor: İnsanüstü hız, akılda tutulamayacak denli büyük mega kentler, emek süreciyle bağı kopmuş tüketici, kent mimarisinin kısa ömrü, içinde yürünebilir kentlerin ortadan kalması. Elbette bu yazının iddia ettiği gibi sosyal medyanın toplumun ana bilgi kaynağı olmaya doğru ilerlemesi de unutma tezini destekliyor. 2015 tarihli makalelerinde Salvania ve Pabico, altı makalenin sosyal medya macerasını inceler. Araştırmaları bir haberin sosyal medyadaki yaşamının otuz saat gibi kısa bir sürede birbirini takip eden üç aşamadan oluştuğunu göstermiştir. Birinci aşama makalenin internet ortamında paylaşılması ve sosyal medyada yayılmaya başlamasını kapsayan genişleme sürecidir. İkinci aşama bir haber organının haberi ön sayfaya taşımasıyla başlar ve üçüncü aşamada doygunluk noktasına ulaşılır. Haber doygunluk noktasına ulaştıktan sonra yayılması duruyor ya da oldukça yavaşlıyor. Tüm bu sürecin 30 saatte gerçekleşiyor olması, toplumsal unutma tezini destekliyor. Bu süre yeni bilginin ne bireyin ne de toplumun hafızasına yerleşmesi için yeterli değil. Son olarak, bilgi piyasasındaki gelişmeler Russel Jacoby’nin sosyal amnezi fenomenini incelediği kitabında sebepler arasında sıraladığı “değişen koşullar” arasındaymış gibi düşünülebilir. Piyasadaki koşulların unutma lehine değişmesi ve toplumun yeni koşullara hızla adapte olması sosyal amnezi vakasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Şekil 2’ye dönersek, bilgideki hızlanmanın direkt olarak üç sonuca sebep olduğunu tartıştık. Bu sonuçlardan birincisi olan talep artışı, bilgi piyasasında arz-talep dengesizliğine yol açıyor. Bu dengesizlik durumu kötü ya da gereksiz bilginin piyasada genişlemesi için gerekli alanı sağlıyor ve kötü bilginin piyasadaki yoğunluğu zamanla artmaya başlıyor. Diğer taraftan, toplumsal unutma ve bilginin doğruluğunu sınamak için gereken zamanı ayıramama durumları da kötü bilginin yayılımını kolaylaştırıyor. Sürekli unutan toplum, neyin yanlış olduğunu ya da kimin yanlış yaptığını hatırlayamadığından objektif değerlendirme yetisini kaybediyor. Bu durumda kötü bilgi piyasada rahatlıkla kendine yer bulabiliyor. Doğruluk kontrolü için gerekli sürenin harcanmaması da benzer bir etki yaratıyor ve bireyin ya da toplumun değil de tüm piyasanın objektif değerlendirme yetisinin zayıflaması sonucunu doğuruyor.
Bu konuda yazacak daha çok şey var. Ancak yazıyı daha da uzatıp okunabilirliğini azaltmak istemiyorum. Çünkü uzun olan bilginin yayılma ihtimali azalıyor; toplum Twitter’ın sunduğu hap şeklinde bilgiyi tercih ediyor artık. Bu yazıda bilginin hızındaki artışı bilgi piyasasının kötü bir dengeye doğru evrilmesinin temel nedeni olarak sundum ama bu durumu iyi tasarlanmış denetim mekanizmaları ve doğru çalışan geleneksel medya araçları ile tersine çevirmek mümkün. Sözün özü, aşırı hızlanmış kontrolsüz bilgi, toplumu yoldan çıkarabilir.
Kaynakça
Connerton, P. (2009). How Modernity Forgets, Cambridge University Press.
Jacoby, R. (1975). Social Amnesia: A Critique of Conformist Psychology from Adler to Laing (Vol. 528), Beacon Press.
Kern, S. (2003). The Culture of Time and Space, 1880-1918: With a New Preface, Harvard University Press.
Salvania, A. C. ve Pabico, J. P. (2015). ‘Information Spread Over an Internet-Mediated Social Network: Phases, Speed, Width, and Effects of Promotion’, arXiv preprint arXiv:1507.06380.
İlk Görsel: www.writertech.com
KATEGORİLER
Çevre Ekonomisi
Duyurular
Edebiyat
Ekonometri
Felsefe
Fizik ve İktisat
İktisadi Düşünce Tarihi
İktisat Eğitimi ve Bölümleri
İktisat Öğrencilerine Tavsiyeler
İktisat Söyleşileri
İktisat Tarihi
İktisat Teorisi
Deneysel ve Davranışsal İktisat
Psikoloji
Risk ve Belirsizlik
Nöroekonomi
Nöropazarlama
Oyun Teorisi
İktisat ve Edebiyat
İktisatçılar
Kalkınma İktisadı
Eğitim
Eğitim İktisadı
İşgücü Piyasaları
Mutluluk ve Refah İktisadı
Teknoloji ve Yenilik İktisadı
Yoksulluk
Kitap İnceleme
Deneysel İktisat Kitaplığı
Konuk Yazarlar
Köşe Yazarları
Kuantum Fiziği ve Felsefesi
Özel Dosyalar
Müzik
Petrol
Sanat ve İdeoloji
Serbest Atış
Kategorisiz
Tarih
Türkiye Ekonomisi
Uluslararası İktisat
Uluslararası Rekabet
Yazarlarımızdan Haberler
Kitap Tanıtımı