Cambridge sermaye tartışmalarına ne oldu? Bu soruyu ben değil, 2003 yılında Journal of Economic Perspectives adlı akademik dergide yayımlanan makalelerinde A. J. Cohen ve G. C. Harcourt birlikte soruyorlar. Sahiden de, Cambridge sermaye tartışmalarına ne oldu? Şimdi de ben soruyorum. Cohen ve Harcourt’a göre, tartışmalara katılan birçok kişi artık hayatta olmadığından bu sorular geçmișin tozlu, karanlık, ıșıksız odalarının unutulmuş, örümcek ağlarıyla kaplanmış kitap raflarında kaldı. Aslında tam olarak böyle söylemiyorlar, ben biraz dramatikleștirdim. Onların açıklamalarından anlașılan tartıșmaların durduğu. Oysa bana sanki bu tartıșmalar hala devam ediyormuș gibi geldi. Bu yazıda, neden Cohen ve Harcourt ile aynı fikirde olmadığımı anlatmaya çalıșacağım. Bunu yapabilmek için birçok konuya değinmem gerekti. O yüzden de yazı uzadıkça uzadı. Sanal dünyanın alan genișliğinin hissettirdiği sanal özgürlük duygusuyla, kimi zaman konu dıșına çıkmayı da göze alarak, yazdıkça yazdım. Okuyucuyu da biraz olsun düșünmek adına yazımı dört bölüme ayırdım. Yani tam sıkılmaya bașladığınız anda yazı bitecek ve devamı için bir hafta beklemeniz gerekeceğinden tekrar merakınız canlanacak. Böyle olur diye umuyorum. Yazılarda nelerden bahsettiğime de kısaca değinip konuya geçmeden önce son bir ekleme yapmak istiyorum. Cohen ve Harcourt tartıșmanın durduğuna dair kanaatlerini çok da içlerine sindirememiş olacak ki, makalelerinde son birkaç söz daha söyleme gereği hissediyorlar. Diyorlar ki, tartışmalarda sorular cevaplanmadı fakat ilgili konular tekrar gündeme getirilirse Cambridge tartışmaları yeniden ziyaret edilecektir; tıpkı aslında Cambrige tartıșmalarında, o zamandan 80 yıl öncesinin sorularının yeniden ziyaret edildiği gibi. Hem iktisat cephesinde kayda değer yeni bir cevap yok hem de ‘yine de umutluyuz’ diyorlar sanki… Oysa ben tek ve net bir şey söylüyorum: Cambdrige tartışmaları devam ediyor…
Öncelikle Cambdrige sermaye tartıșmalarıyla nerelerde ve nasıl karșılaștığımdan bahsedip, tartışmaların arka planındaki fikirlerin David Ricardo’nun takipçisi neo-Ricardocu okulun babası olarak kabul edilen Piero Sraffa’ya ait olduğuna değineceğim (1. yazı). Daha sonra, Sraffa takipçilerinin zaman içinde hangi konulara yöneldiğine bakacağım. Aralarındaki fikir alış-verişinin, sermaye kavramı etrafında, klasik ve neoklasik iktisat arasındaki anlayıș farkını teknik olarak ortaya koyduğunu açıklamaya çalıșacağım (2. yazı). Sonrasında, son dönemde sermaye ve gelirin yarattığı eşitsizliklere eğilen Thomas Piketty’nin Cambdrige tartışmalarıyla ilişkisini kısaca inceleyerek, büyüme fikrinin modellenmesinin zorluklarını ele alacağım (3. yazı). En son, neo-Ricardocu çizgiyi tanıtıcı son sözlerimi söyleyip, neoklasiklere yönelttikleri eleştirilere Samuelson’un tepkisine değineceğim. Bugün neler tartışıldığına dair kısa bir hatırlatma ile de bitireceğim (4. yazı).
Neyin kavgası?
Cambridge tartışmaları, iktisadi gerçekliğe yaklaşımı neoklasiklerden farklı olan klasik iktisatın teorik tartışmalardan dışlanmasına karşı açılmış bir savaştı. Elbette her savaşın bir kazananı bir de kaybedeni vardır diyerek konuya indirgemeci bir bakışla yaklaşmak mümkün. Fakat bu tartışmalarda kazanan ve kaybedeni belirlemek hiç de kolay değil.
Cambridge tartışmalarından geriye ne kaldı diye sorulduğnda, değerli Sraffa ve Ricardo uzmanı profesör Savran’ın pesimist bir tonda ifade ettiği gibi, “insanın pek de fazla birşey kalmadı diyesi geliyor”. Savran’a göre bunun nedeni, “neoklasik okulun Sraffa temelli eleştirisinın artık sadece anılarda kalmış”, Marksizm eleştirisinin ise temelsiz olduğunun anlaşılmış” olması. Devam eden satırlarında bu tartışmadan kimin kazandığını daha iyi anlamak mümkün: post-Keynesgilller. Savran’a göre “günümüzde neo-Ricardoculuk ile post-Keynesgillik arasında kurulmuş olan ittifakı ihmal etmek doğru olmaz” (Savran, 2012, s. 376). Bu ittifakın temelinde, neo-Ricardocuların Sraffa önderliğinde ortaya koydukları alternatif değer teorisi olduğunu biliyoruz. Fakat, bu bağlantıyı açıklamak bu yazının sınırlarını aşıyor.
Skor odaklı zihniyet ise Samuelson’un 1970’de Nobel ödülünü almasını gündeme getirerek, kazananın neoklasikler olduğunu söyleyebiliyor. Peki o zaman 1961’de The Royal Sweedish Academy of Sciences’ın Sraffa’yı, Nobel ödülünün öncüsü olarak bilinen Söderström madalyası ile ödüllendirmesine ne demeli?
MMÜ, yani iktisat teorisini sallayan kitap 1960 yılında basılır. Sraffa, Ricardo’nun hayattayken yapamadığı bir araştırmanın izinden yürüdüğünden bu düşünsel hareket neo-Ricardoculuk olarak adlandırılır. Kavramsal temelleri Aristo’ya kadar giden, A. Smith ve Ricardo’nun katkılarıyla ortaya çıkan emek değer teorisine göre, her malın değeri (fiyatı) onu üretmek için harcanan emek miktarı ile belirlenmektedir. Emek, toprak ve sermaye üretimin üç girdisi olarak kabul edilir. Bu durumda emek hem girdi hem de objektif değer ölçüsü olarak kullanılmaktadır. Marx hem iktisadî hem de felsefî sisteminin mihenk taşı olan “emek gücü” kavramını değerler sıralamasında en yükseğe koyar. Klasik iktisatçıların sıkı sıkıya bağlı kaldığı emek-değer teorisini baz alarak fiyatları belirlemek çok zordu. Marx, “dönüşüm problemi” (transformation problem) olarak anılan bu sorunu Smith ve Ricardo’dan devraldığı emek-değer teorisi içinde kalarak çözme işine girişir. Ricardo da ölmeden hemen önce kaleme almaya başladığı “Mutlak Değer ve Mübadele Değeri” başlıklı denemesinde bu problemle uğraşıyordu. Marx işin içinden çıkamaz. Ricardo da eserini tamamlayamadan hayata gözlerini yumar. Sraffa Ricardo’nun bu denemede, “değerin değişmez ölçüsü” sorununu ‘standart mal’ adında bir ölçü geliştirerek çözdüğünü ileri sürer. Ne yazık ki bu ölçüyü geliştirirken Ricardo’nun ortaya attığı varsayımların kısıtlayıcılığı ve malların üretim koşullarında değişiklik olduğunda ölçünün değişikliğe uğraması, sorunun çözülmüş olduğuna dair genel inanca ket vurmuştur (Savran, 2012, s. 368) :
“bu ölçü, (verimlilik değişiminin olmadığı bir statik ekonomide) toplam değeri kâr ile ücret arasındaki bölüşumün değişmesi karşısında bir anlamda sabit kalan bir ‘ortalama’ mallar bileşimi idi. Standart Mal, hedeflenen amaç dışında başka bakımlardan bütünüyle keyfi şekilde seçilmiş mallardan oluşan bir bileşimdir; içinde yer alan tekil malların her birinin fiyatı bölüşümdeki değişime paralel olarak değişmekle birlikte, kendisi tek bir boyut üzerinden kâr ile ücret arasındaki bölüşümü gösterebilmektedir” (Savran, 2012, s. 368).
Savran (2012, s. 368)’a göre, Sraffa’nın dert edindiği Ricardocu sorunsal, fiyatlar ve bölüşüm arasındaki ilişkidir. Bu ilişkiyi Ricardo’nun kurduğu sistemi kullanarak açıklamanın zorluğu emek-değer teorisini terketmemekten kaynaklanır. Bu teoriyi kullanarak bölüşümün, değerler (dolayısıyla fiyatlar) üzerinde hangi anlamda belirleyici olduğunu göstermek Ricardo’nun gerçekleştiremediği hayaliydi. Sraffa, “fiyat oluşumu ile toplam ürünün ücret ve kâr olarak bölüşümü arasındaki ilişkiyi, bu sorunu bütün başka önemli etkenlerden, en başta da üretim yöntemlerindeki (teknolojideki) değişikliklerden yalıtan çok katı varsayımlar altında inceler” (Savran, 2012, ss. 367-368). Cambdrige tartışmasını özetleyecek en yetkin isim Kurz’un belirttiği gibi, “Sraffa’nın temel başarısı, değer-bölüşüm kuramına klasik yaklaşımı yeniden canlandırmak” olmuştur (Kurz & Lager, 2010, s. 11). Sraffa kitabında şöyle yazar : “bu temel tutarsa ya yazarın kendisi ya da daha donanımlı, daha genç biri bu eleştiriye soyunabilir” (Sraffa, 1960, s. Vi içinde Kurz & Lager, 2010, s. 13).
Temel tutar ve Sraffa’nın mirası devralınır. Savran (2010, ss. 43-44) MMÜ’nin 2010’da yeniden yapılan Türkçe çevirisine yazdığı önsözde bu mirası devralanları listeler. Bu liste Sraffa sonrası üç jenerasyon iktisatçıları kapsamaktadır. İlk jenerasyonu İngiltere’den Joan Robinson ve John Eatwell, İtaya’dan Pierangelo Garegnani, Luigi Pasinetti ve Alessandro Roncaglia, Hindistan’dan Krishna Baradwaj; ikinci jenerasyonu Hindistan’dan Amit Bhaduri ve üçüncü jenerasyonu ise İtalya’dan Neri Salvadori, Avusturya’dan Heinz Kurz, Almanya’dan Bertram Schefold oluşmaktadır. Neoklasikler tarafında ise Amerika’dan Paul Samuelson ve Franco Modigliani sayılabilir. Kurz, Schefold, Salvadori yukarıda bahsettiğim gibi, ESHET konfenslarında dinlediğim isimler.


