2 Mart sabahı, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin bir gün önce açıkladığı Şubat ayı ihracat verilerini yorumlamak üzere bilgisayarımın başındaydım. Yorumlamaya başlamadan önce açıklanan verilerin basında ya da sosyal medyada nasıl yer aldığına bakmak istemiştim. Bir haber kanalının web sayfasındaki ihracatla ilgili haber başlığı dikkatimi çekti: İhracat verilerinde artış. O ana kadar, “neye göre, kime göre” adlı yazı dizimde ihracat konusuna değinmeyi planlamıyordum. Başlıkta bir hata vardı, çünkü Kasım 2014’ten beri Türkiye’nin ihracatı bir düşüş dönemine girmişti. Haberin başlığında Şubat 2015 ihracatında artış olduğu belirtiliyordu ama haber metninde bir önceki yılın aynı ayına göre düşüşten bahsediliyordu. Artan neydi peki? İhracat verilerine yeni bir gözlem eklenmesinin sevincini mi paylaşmıştı haber kanalımız okurlarıyla? Şaka bir yana, bir yazım hatası vardı ve bu hatayı sonradan düzelttiklerini kontrol ettim (Şekil 1). Bu hatayı hızlıca yazı yetiştirmeye çalışan bir gazeteciye, dervişin fikri neyse zikri odur atasözüne ya da daha da ileri giderek vatandaşın algısını yönetmek için yanlış atılmış bir başlık tezine bağlayabilirsiniz. Ancak bu yazıyı üç alternatif açıklamadan hangisinin daha makul olduğunu incelemeye ayırmadım. Bu yazıda Türkiye’nin ihracatının büyümesini değerlendirirken nelere bakmak gerekir sorusuna çok da teknik olmayan bir cevap vermeye çalışacağım.
Şekil 1: A Haber web sitesinde Şubat 2015 ihracat verileriyle ilgili haber
Hangi ihracat verisini kullanalım?
Bu yazıya ilham veren haber Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) başkanının her ayın ilk günü açıkladığı bir önceki ayın ihracat verilerine dayanıyor. Evet, TİM biten ayın verisini dumanı üzerindeyken açıklıyor ama TİM verileri ile Türkiye’nin uluslararası kayıtlara da yansıyan resmi ihracat verisi olan TÜİK verileri arasında farklılık var. Örneğin, Şekil 1’de göreceğiniz üzere TİM verilerine göre Şubat 2015 ihracatımız bir önceki yılın aynı ayına göre %13 azalarak 10,5 milyar ABD doları açıklanırken, TÜİK verilerine göre %6,28 azalarak 12,2 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiş. TİM ile TÜİK verileri arasındaki farklılık üç nedene dayanıyor. İlkin TİM’in verileri ihracatçı birliklerinin kayıtlarından geliyor ve birliklerin kaydettiği işlemler bazen gerçekleşemeyebiliyor. Oysa TÜİK sadece gerçekleşen ihracatı kayıt altına alıyor. İkinci olarak, son birkaç yıldır ihracat konusunda epey bir tartışılan altın meselesi var. TÜİK, ihracatçı birlikleri tarafından yapılmayan altın ihracatını da veriye dahil ediyor. İlk ikisi kadar önemli olmamakla birlikte üçüncü olarak, limanlarda dağıtılan kumanyalar TÜİK tarafında ihracat sayılırken, TİM tarafında sayılmıyor. Resmi veri olduğundan TÜİK verisini kullanmak daha doğru elbette ama TİM’in birlikler tarafından ihraç edilmeyen altını hesaba katmaması (ihracatın yapısını ve yapısal değişimini daha iyi yansıtıyor) ve TÜİK’ten bir ay önce veri açıklaması, TİM verisi de pek güzel, iyi ki var canım, dedirtiyor. Ben hem bir ömür TÜİK’ten veri dilenecek adam olduğumdan hem de uluslararası veri sağlayıcılar TÜİK verisinden beslendiğinden TÜİK’in ihracat verilerini kullanacağım bu yazıda.
TÜİK’in dış ticaret veritabanı 1969’dan günümüze aylık ihracat verisi sunuyor. Ancak, yeni ve sözde kullanıcı dostu TÜİK web sitesi arayüzü bir seferde en fazla 5 yıllık veri çekmeye müsaade ediyor. Bu nedenle kolaya kaçtım ve eski arayüzde tek Excel dosyasında yığın şeklinde sunulan 1997-2015 dönemi aylık ihracat verilerini kullanmaya karar verdim. TÜİK’in dostluk, paylaşım ve teknolojik ilerleme kavramlarından ne anladığı başlı başına ciddi bir yazı konusu olabilir. Yazmak isteyen varsa yardım edebilirim ama yazıda ismimi zikretmesinler lütfen! En iyisi TÜİK’ten çektiğimiz verilerle ihracat değerlendirmemize başlayalım biz.
İhracat artıyor mu? Neye göre?
Türkiye’nin ihracat performansı dendiğinde gayriihtiyari iki soru canlanıyor gözümde hemen. 1) İhracat artıyor mu? Artmalı, her şey artmalı, ihracat da artmalı! 2) 500 milyar ABD dolarına çıkacak değil mi ihracatımız? 80 milyonun her biri 6250 ABD doları ihracat yapamayacaksa vay biz ölelim! Ülke olarak küresel konjonktürün ve spekülatif yönlü büyüme modelimizin de el vermesiyle öyle bir yükselme dönemi yaşadık ki, milli gelir, kişi başına milli gelir, ihracat, istihdam gibi güzel şeyler hep arttı. Yol miktarımız, tren miktarımız, köprü miktarımız, üniversite miktarımız da arttı elbette. Bu artış ya da yükseliş dönemine öyle bir kaptırdık ki kendimizi, ekonomi üzerine muhabbet ettiğim çoğu insanı 2013’ten beri bir durağanlık dönemi içinde olduğumuza ikna edemiyorum. İhracat da içinde olduğumuz dönemin “durağan” diye nitelendirilmesinin müsebbiplerinden biri.
İhracatın artıp artmadığını anlamak için ihracat verisinin değişimini incelemek gerekiyor. Değişimi iki türlü hesaplayabiliriz: 1) geçen döneme göre 2) geçen yılın aynı dönemine göre. TÜİK’ten indirdiğimiz veri aylık frekansta olduğundan geçen döneme göre değişim hesaplamakta sıkıntı var. Bu sıkıntının adı mevsimsellik. Zaman serilerinin döngüsel dönemlerinin belirli bir kısmında veri hep benzer değişim gösteriyorsa veride mevsimsel etki vardır denir. Örneğin bizim ihracat verimiz yıllık bir döngünün parçası olan aylık gözlemlere dayanıyor. Ana ihracat pazarlarımız arasında olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika pazarına gıda ihracatımız havalardaki ısınmayla beraber içecek ve dondurma satışlarındaki artış nedeniyle sıçrama yapıyor diye varsayalım. Veriye bir bakıyorsunuz mayıs ayından haziran ayına geçişte ciddi bir artış oluyor hep. Bu artışı ciddiye almayıp haziran ayı ihracatını değerlendirirken, bir önceki aya göre ihracatı şöyle böyle artırdık diyebilirsiniz. Sonra biri çıkar ve kardeşim mevsimsel etkileri hiç dikkate almamışsın der. Bundan kurtulmak için bir önceki yılın aynı dönemine göre büyüme hesaplamak en temiz iş. Ancak, yok ben illa bir önceki aya göre ihracat büyümesi hesaplayacağım diyorsanız mevsim etkilerinden arındırmanız gerekiyor veriyi. Bunun için X-12-ARIMA gibi paket yazılımlar kullanabilirsiniz ya da verinizi yıllıklandırabilirsiniz. Yıllıklandırmadan kasıt her aya kendisi ve kendisinden önceki on bir ayın toplam ihracatını yazmaktır. Bu ikinci yöntem veriyi düzlemeye yaramaktadır ve kabul görmektedir.
Hangi yöntemle ihracatın değişimine bakmalıyız sorusunu kısaca tartıştıktan sonra Türkiye’nin ihracatının değişimine bakalım şimdi. Önce yıllık frekansta değişimi hesaplayalım ama elimizde 2015’in eylül ayına kadarki ihracat verileri de var ve ben bunları da kullanmak istiyorum. Bu nedenle hem yıllık toplam ihracatın hem de ilk dokuz aylık ya da üç çeyreklik ihracatın zamanla değişimine aynı grafikte bakabilirim. Şekil 2’de her iki bilgi de aynı grafikte yer alıyor. 1997-2000 döneminde yatay seyreden bir ihracat performansı söz konusu. Yani ne uzuyor, ne kısalıyor. 2001’de ihracatın büyüme oranı %12’nin üzerine çıkıyor. Grafiğin eğimindeki değişimden açıkça görülüyor bu değişim. Sonra, yükselme dönemimiz başlıyor 2002’de. Gerisi iyilik, güzellik deyip kestirip atmalıyım belki ya, pek de öyle değil durum. 2002-2008 döneminde ihracatımız yıllık bileşik %24 oranında büyüyor. Hatta 2004 ihracatımız 2003 ihracatımızın %33,7 üzerinde gerçekleşiyor. Ve bir gün küresel kriz çıkageliyor, hani bize teğet geçen. Bize teğet geçiyor belki ya ihracatımızı kesiyor resmen. Son altı yıldaki hızlı yükselişle varılan 132 milyar ABD doları ihracat seviyesinin %22,6 gerisinde buluyoruz kendimizi sadece bir yılda. Kriz sonrası ihracatın toparlanması bu grafiğe baktığımızda yıllık ihracat için iki, ilk üç çeyrek ihracatı içinse üç sene sürüyor gibi görünüyor. Başka bir ifadeyle ihracatımız en az iki sene kaybediyor.
Şekil 2: Türkiye’nin yıllık ve ilk dokuz ay toplam ihracatı (milyar ABD$)
Şimdi Şekil 2’nin 2012 sonrası dönemine bakalım. Bir tuhaflık olduğu açıkça görünüyor değil mi? Kriz sonrası yavaşça kendini toparlayan ihracat bir anda bir duraklama evresine giriyor. Öyle ki 2014 ihracatımız 2012 ihracatımızın yalnızca %3,37 üzerinde. Peki, 2015’te ne olacak? 2015’in ilk dokuz ayı için verimiz var ve bu aylarda yapılan toplam ihracat, 2014’ün aynı dönemindeki ihracatın %9,4 altında gerçekleşmiş durumda. İlk 9 ay verisinden yıl toplamının gidişatını daha iyi öngörebilmek için her iki serinin de değişimine aynı grafikte bakmak da yarar var. Şekil 3’te göreceğiniz üzere iki seri hemen hemen aynı şekilde hareket ediyor. Göze en çok batan farklılık 2008 büyümesinde. İlk 9 ay ihracatımız bir önceki yıla göre 2008’de %37,8 büyürken, 2008 yılı toplam ihracatımızın yıllık büyümesi %23,1 olarak gerçekleşmiş. Bunun sebebi krizin etkisinin 2008’in dördüncü çeyreğinde hissedilmeye başlanması. Dolayısıyla yıllık serimiz kriz etkisine ilk üç çeyrek verisinden önce maruz kalıyor. Bunun dışında büyüme serisinin düşüş dönemlerinde ilk üç çeyrek verisinin genelde daha sert tepki vermesi de çıplak gözle görülebiliyor. Bu tespitten ve 2015 yılı ilk üç çeyrek ihracatının %9,4 daralmasından hareketle 2015 toplam ihracatının yıllık değişimi %7-%9 küçülme şeklinde gerçekleşebilir diyebiliriz.
Şekil 3: Türkiye’nin yıllık ve ilk dokuz ay toplam ihracatının yıllık değişimi (%)
Büyümeyle ilgili son olarak aylık değişimi inceleyelim. Bunun için iki grafik kullanacağım. Birincisi yıllıklandırılmış ihracat verisinin zaman serisi olacak, ikincisi ise her ayki ihracatın bir önceki yılın aynı ayına göre değişiminin zaman serisi. Her iki grafikte de 2002 sonrası döneme odaklandım. Görüleceği üzere, yıllıklandırılmış aylık verilerin sunulduğu Şekil 4, görüntü olarak yıllık ihracatın sunulduğu Şekil 2’ye benziyor. Ancak verinin aylık frekansta olması özellikli sorunlu dönemlerin ne kadar sürdüğünü daha rahat anlamamızı sağlıyor. Örneğin ihracatı teğet geçmeyen küresel krizin ihracatımızda açtığı yarayı kapatmak tam 41 ay sürmüş görünüyor. Mart 2013’te başlayan negatif ya da kısıtlı pozitif ihracat büyümesi ise 31 aydır varlığını sürdürüyor. Özellikle Ocak 2015’te başlayan sürekli küçülme aynı şekilde devam ederse Haziran 2016’da Türkiye’nin ihracatının küresel kriz öncesi, yani Eylül 2008 seviyesine dönmesi muhtemel. Bu da ülkenin aynı nokta etrafında dönerek geçirdiği 94 ay anlamına geliyor.
Şekil 4: Türkiye’nin aylık ihracatı (yıllıklandırılmış, milyar ABD $)
Şekil 5, bir önceki yılın aynı ayına göre aylık ihracatın büyümesini gösteriyor. Grafikte de görüleceği üzere 2003 sonrası aylık ihracat büyümesini özetle dört döneme ayırmak mümkün. 2003-2005 döneminde ihracatın yüksek oranlarda büyüdüğü görülürken büyüme oranlarının da artış trendinde olduğu dikkat çekmektedir. Bu dönem çok hızlı büyüme dönemi diye adlandırılabilir. 2005’ten küresel krize kadar ki dönem büyüme oranlarının normalleşmesi ile başlıyor ama büyüme oranları çok hızı büyüyor. Bu döneme hızlı ve hızlanan dönem demek istiyorum. Üçüncü dönem küresel krizden çıkışımızı temsil ediyor. Büyüme oranı yaklaşık %16 ortalamasının etrafında dalgalanıyor. Yani trend sabit, istikrarlı büyüme var. Bu döneme normal büyüme dönemi diyelim. Son dönemde ise büyümenin hem düşük hem de düşüş trendinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla adına küçülme dönemi diyebiliriz.
Şekil 5: Türkiye’nin aylık ihracatının değişimi (bir önceki yılın aynı ayına göre)
Daha nelere bakmak lazım?
Bu yazıda Türkiye’nin ihracatının büyüme performansını sadece Türkiye verisine bakarak inceledik. Amacım büyüme performansındaki dalgalanmaları ve son üç yıldır süregelen kötü gidişatı göstermekti. Bu tartışma için “neye göre” ihracat artışı sorusuna bir nebze olsun dokunmuş olduk. “Kime göre” artış sorusu uluslararası kıyaslama gerektiriyor. “Büyüdük ama rakiplerimizden çok mu?” ve “küçüldük ama rakiplerimiz de küçülmüyor mu?” sorularına cevap verebilmek için kıyaslama yapmamız şart. Dolayısıyla bu yazının peşi sıra Türkiye’yi ihracat performansı açısından diğer ülkelerle kıyaslayan bir yazı yayınlamamam gerekiyor. Sıradaki yazımda şu sorulara cevap arayacağız:
1) İhracatının hızlı büyüdüğü dönemlerde sadece Türkiye’nin mi ihracatı arttı? Eğer durum bu değilse, Türkiye rakiplerinden daha çok artırabildi mi ihracatını?
2) İhracat performansını değerlendirirken bakılması gereken asıl göstergelerden biri küresel ihracattan alınan pay. İhracatımız arttı, azaldı diyoruz ama payımız ne durumda?
3) Ne kadar ihraç ettiğimiz mi, ne ihraç ettiğimiz mi? Ne ihraç ettiğimiz, ne kadar ihraç edeceğimizi belirleyebilir mi?
4) İhracatın sürdürülebilirliği açısından çeşitlilik kritik bir kavram. İhracatımız çeşitlenerek belirli bölge ya da ürünlere olan bağımlılığını azaltabiliyor mu? Bu açıdan rakiplerimize kıyasla durumumuz nedir?
Bu yazının öne çıkardığı ikinci bir husus Ocak 2015’ten beri devam eden negatif ihracat büyümesi. Bu durumun nedenleri nelerdir sorusuna cevap aramak için ayrı bir yazı gerekiyor. İhracat dizisinin üçüncü yazısında bu soruya cevap ararken, ikinci yazıda ele alacağım “çeşitlilik” ve “ihraç edilen ürünlerin niteliği” kavramları ile Euro-ABD doları kurundaki değişikliğin ihracat performansımıza nasıl etki ettiğini tartışacağız.
Kaynaklar
1) TÜİK
2) http://www.ahaber.com.tr/ekonomi/2015/03/01/ihracat-verilerinde-artis
İlk Görsel: Selçuk Erdem