Mastürbasyon iyidir



Her arayışın sonu nasıl oluyorsa bir şekilde membasına göz dikiyor. Eğer sizi dürten bir merak, içinizde sizi kışkırtan bir hafiye varsa müzikteki arayışınızın rotası da eninde sonunda kendinize dönüyor. Aramak dediysem hemen üzerinize alınmayınız. Bu arayış sayrılı, kuru kuruya, kendi kendini bitire bitire, uykularınıza giren bir şey; ” Yemek yapmayı, sinemaya gitmeyi ve arkadaşlarımla sohbet etmeyi severim. Boş zamanlarımda kitap okurum, müzik dinlerim” diyenlerin arayışı kadar sağlıklı değil ne yazık ya da ne mutlu. Onlar aramaktan çok aranıyorlar aslında. Birileri kitaplar yazıyor, ilk onları buluyor; albüm çıkarıyor, ilk onlara dinletiyor; film çekiyor, ilk onlara izletiyor. Birileri bizleri ısrarla arıyor ve bazılarımızı buluyor, bazılarımızsa kaçmayı başarıyor. Arama kısmı da bu kaçış sırasında peydah oluyor zaten genellikle. Kaçan adam tutunacak başka bir dal arar ama Cemil Meriç’in dediği gibi “Düşenler tutunacağı dalı seçemezler.” Aramaya kaçmaya başladıktan sonra başlayanların araması da değil benim işaret ettiğim, aramayı iş edinenlerin arayışından bahsediyorum. Muhatabım Lokman Hekim ve gibilerdir. Söylenceyi duymuşsunuzdur, Lokman Hekim yaşlanmıştır ve Asi Irmağı kıyısında ölüme çare aramaktadır. Karşısına çıkan bir adam Lokman’a nereye gittiğini sorunca, Lokman ölüme çare aradığını söyler. “Ölüme çare var mıdır?” diyen adama bana kalırsa tüm devrimlerin şiarı, sebebi, bahanesi olabilecek sihirli bir cümleyle cevap verir: “Yoktur belki ama aramak da mı yoktur?”

Müzik tarihine göz atarsak ya da kulak verirsek her türün önce belli kalıpların cenderesinde olduğunu, sonrasında diğer türlerle harmanlandığını, daha sonra doğaçlamaların ve yeni seslerin ağırlık kazandığını sonra sonra tüm türlerin birbirine benzemeye başladığını ve en sonunda da tümüyle kuralsız, serbest, atonal olduğunu görür, duyarız. Meraklısı internetten örneklere rahatlıkla ulaşabilir. Yani arayış öncelikle yakın çevrede başlamış, sonra komşular dikizlenmiş, daha sonra onlar gibi yaşamaya çalışılmış ya da onların hayatına nüfuz edilmeye çalışılmış, sonra sonra neredeyse onlar gibi olmuş ve sonunda yine kendimize göz dikmişiz fakat bu biz aynı biz değilizdir. Plutark’ın aktardığı  Yunan efsanesine göre, Girit’ten muzaffer dönen Theseus’un gemisi Atina’da hatıra olarak uzun süre muhafaza edilir. Zamanla geminin tahtaları çürüdükçe yenileriyle değiştirilir. Öyle ki, bir gün geminin değiştirilmedik hiçbir parçası kalmaz. Bu durumda gemi hala Theseus’un gemisi sayılır mı, yoksa başka bir gemi haline mi gelmiştir? Paradoks söz konusuysa bir taraf tutmak gerekir ve ben geminin de bizim de değişmiş olduğuna inananların tarafını tutuyorum. Bizim takımda  “Ben bir başkasıdır” diyen Rimbaud, “Bir döndüm ki döndüğüm yerde değilim” buyuran Enis Batur var (Bizim takım çok yaşa!).
‘Ben’  diyordum, dönülebilecek en güzel yer. Döndüğümüzde aradığımızı bulma umudumuzu yitirmişizdir, işte arayış da şimdi keyiflidir. Bir ömür aradığını bulmak kadar can sıkıcı bir şey olabilir mi zaten? Müzikte arayışın son geldiği kertenin içe kapanmak olması üzerinde kafa yormaya değer. Daha ilginci bu içe kapanmaların sonucu daha kuralsız -dileyen özgür desin-, daha saldırgan müziklerin ortaya çıkması. Serbest doğaçlamaların temelini oluşturduğu müzikler biraz da bu yüzden çok tartışılmıştır. Kimileri serbest doğaçlamanın kuralsızlığına takılmış, kimileri gürültü olduğuunu savunmuş, kimileri deli saçması demiş. Bu türün yumuşak karnı serbest olmasıdır. “Serbest demek kuralsız demek değildir” diyenlere aldırış etmiyorum. Serbest demek kuralsız demektir tabii ki. Zaten kurallara başkaldırının sonucunda doğmadı mı bu meret? Fakat kuralsızlıkta icranın hakkını vermek güçtür. Yargılayacak, yerecek, övecek mesnetler yok elimizde. Üç yaşında bir çocuğun gitardan çıkardığı rastgele sesleri neye dayanarak free jazz ya da serbest doğaçlama olarak kabul etmeyeceğiz? Tabii ki etmeyeceğiz ama neye dayanarak? Benim müzikte aradığım şey rastgelelik. Rastgelelik sanıldığı kadar kolay ulaşılabilen bir yer değil bana kalırsa. La science des reves’de Gharlotte Gainsbourg, Gael García Bernal’e “Rastgeleliği sağlamak zordur, en ufak hatanda düzene uyarsın” der. Serbest doğaçlamada benim mesnetim işbu nedenden rastgeleliktir. Rastlantısal müzik, otomatizm, chance option, free jazz, kaos teorisi ve rassal olan her şeyin birbirlerine yakın zamanlarda doğması raslantı olabilir mi? Jean Arp, Ornette Coleman, John Cage, Iannis Xenakis , Hugo Ball, Marcel Duchamp, Raymond Queneau vs.. tümünün sancıları birdir bana kalırsa. Düzene uymak sizi serbest doğaçlamanın dışında tutar bu yüzden. Serbest doğaçlamada düzene uymak ağır dille eleştirilir -eleştirilmelidir de-. Serbest doğaçlama yapmak iddiasındaysanız ya yapıyorsunuzdur ya da yaptığınız müzik bile değildir. Öyleyse nedir? Olsa olsa serbest çağrışım olabilir.
Serbest doğaçlamanın gereklerinden biri de -yine bana kalırsa tabi- cesaret/umursamazlık/derişim/utanmazlıktır (hangisini seçerseniz seçin). Müzisyenlerin en başarılı icralarını genellikle tek başlarınayken gerçekleştirmeleri bu yüzdendir. Herkesin önünde mastürbasyon yapmaktan pek de farklı değildir çünkü bu iş. Herkesin önünde mastürbasyon yapmak da cesareti, utanmazlığı, derişimi ve umursamazlığı bir arada ister herhalde. Alıcısı az olan bu müziklerin dinleyicisi de az olur. Bu işi daha da zorlaştırıyor. Milyonların önünde mastürbasyon yapmak bir kişi önünde yapmaktan çok daha kolay olsa gerek. Demem o ki dinleyicinin olmadığı yerde serbest doğaçlama olabilir (vardır diyemem tabi). Hatta kendinizi bile dinlememelisiniz mümkünse. Hemhal olmak dedikleri de bu olmalı.  Mastürbasyon için farklı sözlüklerde farklı tanımlamalar yapılmış, benim sözlüğümde kişinin kendi kendine cinsel doyuma ulaşması olarak tanımlanıyor. Serbest doğaçlamayı bu nedenlerden dolayı mastürbasyonla kardeş ilan ediyorum. İcra aleladedir, doğaçlamaysa fevkalade; seks aleladedir mastürbasyonsa fevkalade.” İnsanın tüm mutsuzluğu bir tek şeyden kaynaklanır, odasında sessizce kalmayı başaramamasından.” buyurmuş Pascal. Odanızda tek başınaysanız aklınıza ya mastürbasyon gelir ya da doğaçlamak. 2010 yılında hala can sıkıntısına çare bulunamadı, oyalanmaya bakın. Mastürbasyon yapın, doğaçlayın. Hiç bir kurala bağlı kalmadan, sadece sizi tatmin edecek şeyi yapınız, doğaçlayınız. Mastürbasyonun en güzel yanı da bu, ne soyunmanıza gerek var ne giyinmenize. Üstelik sevdiğiniz şeyle yaparsınız. Bu sizin en haklı ensest ilişkiniz, tek kişilik iktidarınız. Yazımı bir alıntıyla bitirmek isterim:
“Yıldızlar saklayın ateşinizi… Karanlık ve derin arzuma ışık düşmesin… Gözlerim, elimin yaptığını görmesin…”
Macbeth –  William Shakespeare                                                                                      
 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bunlar ilginizi çekebilir

UCUZLUK: KÖTÜ ŞÖHRETLİ FİYAT-DEĞER

“İdeologlar teorilerini sürekli olarak gerçeklerle ‘test ettiklerin’ iddia etseler...

SEVGİLİLER GÜNÜ ÜZERİNDEN KÜLTÜR, RASYONALİTE VE TÜKETİM OKUMALARI*

"Biz sevgililer günü gibi kapitalizmin oyunu olan şeylere gelmiyoruz canım ya". Siz gelmiyorsunuz da bakalım başkası geliyor mu, geliyorsa neden geliyor, ne kadar geliyor?

Türkiye’nin Toplumsal Gerçeklerine Ekonomi Sosyolojisi Penceresinden Bakmak – 1

Sosyal bilimlere özgü kavram ve teorileri başka toplumlardan alarak...

Homo Normalis’in* Kategorileri

Kavramlar ve Kategoriler 1. “İçeri” neresidir? “Dışarı” neresi? Bu sorular...