Asla ne dinlediğimi bilemeyeceksiniz!


Müzik ne işe yarar?
İnsanlıkla beraber var olan müziğin işlevinin daima değiştiğini varsayarsak, bu soruya bir dizi cevap vermek mümkün: Karşı cinse kur yapmaya, heyecanlanmaya, başka türlü anlatamayacağımız şeyleri anlatmaya, hüzünlenmeye, bazı hastalıkların tedavisine, eğlenmeye, dans etmeye, ferahlamaya, uyumaya, uyanmaya, yalnız kalmaya, birlik olmaya… ve nihayet tüketilmeye yarar. Nitekim Danuta Mirka “Değişik insanlar için müzik, tefekkür edilecek, üzerine meditasyon yapılacak bir nesne, incelenecek bir organizma, yapısı çözülecek bir mekanizma ya da tüketilecek bir ürün olabilir” demiş. Artık bizi düşünmek değil tüketmek var ediyor. Tüketiyoruz öyleyse varız çünkü günümüzde bireyin birey olarak gerekli ve hemen hemen yeri doldurulamaz olduğu tek yer tüketici konumudur. Müziğin uzun zamandan beri farklı tanımlanmış işlevleri var, oysa sanat eserinin sağlaması gereken tek koşul işlevsizliktir. Müzik tanımlanabilir bir işleve sahip olup nesneleşmekle de kalmıyor, işlevinden farklı amaçlar için kullanılıp fetiş haline geliyor.

Sıradan bir akşam arkadaşlarınız, arkadaş adaylarınız, sevgili adaylarınız, fuck-buddy adaylarınız ile bir yerde bir şeyler yiyorsunuz. Yemeğin son demlerine gelmişsiniz, herkes arkasına yaslanmış, sigaralar tüttürülüyor, içkiler yudumlanıyor ve derken biri tetiği çekiyor: “Ne tarz müzik dinliyorsunuz?” Şimdilerde Lastfm aynı soruyu ‘Paste your taste’ başlığı altında soruyor. Statünüzün ve karakterinizin sorgulandığı kibar ama saldırgan ( Peyami Safa’nın deyimiyle, “Öperken ısıran” ) bu soruya ne cevap vereceksiniz? Bu soruyu gün ışığı görmemiş grup isimleri sayarak başarıyla atlatan bir kişi her zaman bulunur ve çoğunlukla soruyu ilk o cevaplar. “Maurice Ohana, Lou Harrison, Fred Frith, Skeleton Crew, Chico Magnetic Band falan dinliyorum.” Bundan sonra “Kulağa hoş gelen her türlü müziği dinlerim” demek, “Hacı Hafize Hakkı Saygan İlköğretim Okulunda mutemetim” demekten farksızdır. Oysa bir çoğumuz gerçekten de kulağımıza hoş gelen her şeyi dinliyoruz (gizlice) çünkü hepimiz nihayetinde tüketicileriz. Dolayısıyla bu soru “Ne tarz ürünler tüketirsiniz?” ve “Aylık kazancınız ne kadar?” sorularının her ikisini de soran kaba, saldırgan ve biraz da saçma bir soru. Biz tüketiciler her ürünü tüketmeyi isteriz. Pazarlamacılar bizi para harcamaya teşvik etmek için merakımızı uyandırırlar. Merakına ket vuranları yaşamdan tat almamakla, sıkıcı kişiler olmakla, yobazlıkla itham ederler. Her şeyi denemek gerekir: Çünkü bir şeyleri, ne tür olursa olsun bir zevki “kaçırma” korkusu tüketim insanının kafasından hiç çıkmaz. Şu ya da bu dokunuşun, şu ya da bu deneyimin (Kanarya Adaları’nda bir Noel, viskili yılanbalığı, Prado, L.S.D., Japon bir kadınla aşk) sizde bir “heyecan” uyandırmayacağı hiçbir zaman belli değildir. Bu istek değildir, hatta “tad” ya da özgül bir beğeni de girmez işin içine, yaygın bir saplantı tarafından dönüştürülmüş genel bir meraktır bu -eğlenmenin, kendini sallamanın, kendini hoşnut etmenin ya da kendini ödüllendirmenin buyrulduğu “fun-morality”dir bu.(Jean Baudrillard – Tüketim Toplumu) Nesnesi olmayan bir arzu! “Nesne istifçiliğinin nesnesi yoktur.” der Reisman. Çoğu, arşivi oluşturan kişi tarafından bile tamamı dinlenmemiş dev müzik arşivleri ve koleksiyonlar bu başarılı telkinlerin ürünüdür. Tüketim tam da budur: Sonsuz ve tüketiciden bağımsız. Oysa haz sonlu ve özerktir.
Şimdi yemeğe ve namlunun ucuna geri dönelim; “Ne tarz müzik dinliyorsunuz?” sanırım hiçbirimiz bu soru karşısında samimiyetimizi koruyamayız. “87-88 Şampiyonluk Gecemiz (Tavernada) dinlerim” diyebilecek var mı içimizde? Sorunun namlusu yavaş yavaş bize dönerken aklımızın en ücralarındaki grupları/isimleri tararız. Vereceğimiz cevabın ilk kez duyulacak olmasını ve şaşırtmasını isteriz. İyi haber şu ki en az bir kişi bu cevaba şaşıracak ve bu ağızdan bu isimleri ilk kez duyacak: Biz. Başarılı bir cevap en azından bizi şaşırtmalı. Şimdi neler olduğuna bir bakalım: Ortada bir soru var ve soruyu soran kişi eğer biraz zekiyse verilecek cevapların doğru olmadığını biliyor. Soruyu cevaplayanlar ise (eğer onlar da zekilerse) soruyu soran kişinin kaba bir şekilde gelirimizi, statümüzü ve kültür düzeyimizi sorgulayamayacağından ona böylesine zarif bir kılıf geçiridğini fark edeceklerdir. Aslında başka bir şey soran kişiyle, aslında başka bir şey demek isteyen kişilerin konuşması, ki buna iletişim diyorlar. Tüketim tıpkı bir kanser gibi büyüyor ve metastaz yapacak alanlar buluyor. İletişime, aşka, şefkate, şatafata ve kutsal atfedilen sanata/müziğe bulaşıyor; ne dinleyeceğimize, kimi seveceğimize, hangi kelimeleri seçeceğimize karar veriyor. Bazı insanların ne düşündüğünü merak ettiğim kadar, ne dinlediklerini de merak ederim herkes kadar ve ne yazık ki buna samimi bir cevap bulmam artık pek mümkün değil. “Asla ne dinlediğimi bilemeyeceksiniz!”

Bunlar ilginizi çekebilir

UCUZLUK: KÖTÜ ŞÖHRETLİ FİYAT-DEĞER

“İdeologlar teorilerini sürekli olarak gerçeklerle ‘test ettiklerin’ iddia etseler...

SEVGİLİLER GÜNÜ ÜZERİNDEN KÜLTÜR, RASYONALİTE VE TÜKETİM OKUMALARI*

"Biz sevgililer günü gibi kapitalizmin oyunu olan şeylere gelmiyoruz canım ya". Siz gelmiyorsunuz da bakalım başkası geliyor mu, geliyorsa neden geliyor, ne kadar geliyor?

Türkiye’nin Toplumsal Gerçeklerine Ekonomi Sosyolojisi Penceresinden Bakmak – 1

Sosyal bilimlere özgü kavram ve teorileri başka toplumlardan alarak...

Homo Normalis’in* Kategorileri

Kavramlar ve Kategoriler 1. “İçeri” neresidir? “Dışarı” neresi? Bu sorular...