Doğu: Ölçülebilir Uygarlıklar Çöplüğü

Doğulular henüz Tinin ya da genel olarak İnsanın kendinde özgür olduğunu bilmezler; ve bunu bilmedikleri için özgür değildirler; yalnızca Birin özgür olduğunu bilirler, ama tam bu nedenle böyle özgürlük yalnızca Özençtir, yabanıllıktır, tutkunun körlüğüdür; ya da onun bir yumuşaklığı, evcilliğidir, ki kendisi salt bir doğa olumsallığı ya da özençtir. Bu Bir, bu nedenle salt bir Despottur, özgür bir insan değil.( Tarih Felsefesi Ders Notlarından- Hegel ,  çev. Aziz Yardımlı )


Özgürlük bilincinin yeşermediği – boş geleneğin, saçmalığın, militarizmin kılcal damarlara sızdığı- uluslar için ‘uygarlık’ uzak bir sözcüktür. Doğu toprakları özgürlükten, evrensel ustan bihaberdir;  bu değerler için susuzluk çekemeyecek kadar yozlaşmıştır. Yüzyıllardır olduğu gibi, şimdiki haliyle de nasıl uygar olunamayacağını sergiler. Materyalist, indirgemeci zihin için uygarlık, Gayri Safi Milli Hasıla ya da yıllık büyüme ile ölçülebilir olduğundan,yeni ve taze uygarlığın Asya’dan – Çin’den ya da Hindistan’dan- yükseldiğini müjdelemesi pekala şaşılası bir durum değildir. Onun için, Şangay’da ya da Bombay’da yükselen gökdelenler gelişmişliği,  uygarlığı  imler , çünkü uygarlığın New York’taki dev kulelerle ya da Londra’daki finans merkezleriyle bir olduğunu varsayar.  Böyle bir sanrı içinde,  Amerikan ve İngiliz ulusunu  modern, yetkin ve  kişilikli kılanın Özgürlük Anıtı ve Hyde Park olduğu unutulur ya da  ancak ikincil bir çıkarsama olabilir. Oysa Çin’deki insan hakları ihlalleri, düşünce özgürlüğüne vurulan kelepçeler ya da Hindistan’da hala süregelen Kast sistemi- bilgisizliğin, boşluğun geleneği- bu topraklarda insan olmanın, henüz evrensel-ussal bir belirlenim kazanamadığını, yani bu ulusların hala Batı’daki uygarlık seviyesinin bir hayli gerisinde olduklarını gösterir.  Doğu’da güç bilgide, hakta, güzel olanda değildir;  orada güç  Kuzey Kore, Pakistan,Çin ve İran’da meydanlarda sergilendiği gibi tanklar, tüfekler ve füzelerdedir;  asma,recm, kurşuna dizme,şiddet ve vahşet halk önünde kutsanır ve içselleştirilir. Askeri geçitlerdeki  erdemsiz harmonik şölen,  bireyin kalabalık içinde yitişinin şölenidir aslında;  cenaze törenidir bir nevi, bitkinliğin, tekdüzeliğin, edilgenliğin kutsandığı ve  insanlığın öldüğü.   Tinsel ve ussal gelişmişliğin olmadığı yerde, uygarlık belirlenimsizdir, boştur. Daha spesifik olarak, Ortadoğu’da, şiddetin, baskının, despotun  gücünün  töre  olarak edimselleştiği topraklarda, Amerikalının, İsraillinin ya da İngilizin yalnızca Şeytan’ı imlemesi , olsa olsa kendinde-boşluğu ve çaresizliği simgeler.  Arap hala ilkeldir, çünkü ilahi bir referans almadan kendisinin koyabileceği, İyiyi ve Kötüyü ayırt edebilecek moral ölçünlere işlerlik kazandıracak düşünsel mekanizması henüz gelişmemiştir- elbette bu yeteneksizlik onun genlerine işli olduğundan değil, ama tarih boyu bu yetisi bastırılmış, despotizmin içinde buharlaştırılmış ve köreltilmiş olduğundan. Orada  çocuklar, özgür insan iradesinden doğan erdemin, hakkın, adaletin töresine değil,  kof geleneğin ve inancın, batıllığın töresine- töresizliğe- doğarlar.  Erdemsizlik ve batıllık, o çocukların genlerine değil, doğdukları kültüre kodlanmıştır.  Yanlışı, saçmayı, insanlık dışı olanı büyüklerinden öğrenirler. Arap ,  kadına nasıl davranılması gerektiğini dahi kendi usuyla çıkarsayamaz. Bunun için hep dışardan güdülmeye, ussal ve evrensel olandan değil, tersine  geleneksel-dinsel ve göreceli olandan beslenmeye mahkumdur.  Politik ve ahlaki olarak saldırabileceği tek şey ‘dış mihraklardır’, çünkü kendi içi zaten moral yetiden, sorumluluktan yoksundur; boş ve sığ olanda eleştirilecek birşey de olmaz. Ona göre Batı’da uygarlık yoktur; oysa kendisinde, uygarlığın önkoşulu- onun ne olduğunu yargılayacak biricik öğe olan Özgür Tin- bile  henüz ortaya çıkmamıştır.  Tembellik ve sokaklardaki pislik, tesadüf değildir; edilgenliğin,bıkkınlığın dışavurumudur , tıpkı despotizmin ve militarizmin, geleceği değiştirmek adına umudu olmayan bir halkın tek yazgısı olduğu gibi. Arap yarımadasında fışkıran petrol ve zenginlik- Dubai’deki görkemli yapılar  ve marinalar da dahil- uygarlığı temsil edemezler,  Norveç’i uygar yapanın petrol değil ama özgür irade olduğu düzeye dek. Iraklının başına çöken Amerikan silahının ucunda Batı’nın henüz tam insanlaşamamış yanının sırıtması ne kadar acıysa, onun bir despottan kurtulmak için kendi kendine yetecek istence ve güce dahi sahip olamaması bundan daha da acıdır. Çünkü bu, koskoca Ortadoğunun yazgısının Amerikan ve İsrail bayrağı yakmaktan ötesi olmadığını kanıtlar.  Uzakdoğu için durum bu kadar ölümcül olmasa da , orada da yazgı bitkisel hayata ve durgunluğa yakınsamaktır. Doğulunun özünde var olan olan değişme eğilimi bastırılmıştır ve bunun inkarı için Batı tarafından güdülmeye muhtaçtır;  kendi  iç dinamikleriyle gelişemez, çünkü kendi içi artık neredeyse betonlaşmıştır.   Uygarlık, saltık iyiye ve güzele akış olduğu düzeye dek, değişim ve gelişimdir ; yani şu an Doğu’da kendiliğinden olmayan şeydir.
* Bu yazı, 12 Ekim 2009 tarihinde http://www.siyasetkahvesi.com/ sitesinde yayınlanmıştır.

Bunlar ilginizi çekebilir

UCUZLUK: KÖTÜ ŞÖHRETLİ FİYAT-DEĞER

“İdeologlar teorilerini sürekli olarak gerçeklerle ‘test ettiklerin’ iddia etseler...

SEVGİLİLER GÜNÜ ÜZERİNDEN KÜLTÜR, RASYONALİTE VE TÜKETİM OKUMALARI*

"Biz sevgililer günü gibi kapitalizmin oyunu olan şeylere gelmiyoruz canım ya". Siz gelmiyorsunuz da bakalım başkası geliyor mu, geliyorsa neden geliyor, ne kadar geliyor?

Türkiye’nin Toplumsal Gerçeklerine Ekonomi Sosyolojisi Penceresinden Bakmak – 1

Sosyal bilimlere özgü kavram ve teorileri başka toplumlardan alarak...

Homo Normalis’in* Kategorileri

Kavramlar ve Kategoriler 1. “İçeri” neresidir? “Dışarı” neresi? Bu sorular...