Geleneksel İktisat Teorisi, üretim faktörlerini dört başlık altında ele almaktaydı: Emek, Sermaye, Doğal Kaynaklar ve Müteşebbis… Ve sonrasında 1980’li yıllarda İçsel büyüme teorileri ile literatürde yer almaya başlayan teknoloji, beşeri sermaye, araştırma-geliştirme faaliyetleri gibi faktörler geleneksel üretim faktörlerinden önemli-öncelikli hale geldi. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli unsur bu -yeni- faktörlerin “emeğin” türevi” olmasıdır.
Zira emeğin niteliklerini ifade eden beşeri sermaye ve beşeri sermayenin ürünü olan araştırma geliştirme faaliyetleri ve teknolojik yenilikler “emek” olmaksızın var olamayacak üretim faktörleridir. Diğer bir ifade ile içsel büyüme teorilerinin ortaya koyduğu yeni faktörler emeğin türevi iken geleneksel üretim faktörleri de emeğe bağlı olarak etkinlik kazanabilmektedir. Doğal kaynakları kullanarak üretken kılacak, sermaye birikimini sağlayacak unsurları biraraya getirecek ve teknolojinin üretimini sağlayacak olan tek faktör, özü itibariyle insanı ifade eden emek faktörüdür. Bu öneminden dolayı emek, hemen tüm iktisatçılar tarafından üzerinde önemle durulan bir faktör olagelmiştir.
Bu öneminden dolayı emek kalkınma yolunda yatırım yapılması hayati öneme sahip bir faktör olarak özellikle gelişmekte olan ülkelerce -sanırım fazlaca bulunmasından mütevellit- göz ardı edilmektedir. Gelişmiş ülkelerin ekonomik güçlerinin altında yatan en önemli unsur, bu önemin farkına varılmış olduğunu gösteren “insana yatırım”dır. Bu nedenledir ki beşeri sermaye birikimi sağlayabilen ülkelerin kalkınma ve büyüme yolunda kat ettikleri yol daha az zahmetli olmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkeler için durum biraz farklı ve bir hayli karışık. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin milli gelirinin düşük olması eğitim ve sağlık harcamalarına yeterince pay ayrıl(a)mamasına neden olmaktadır. Kalkınmacı devlet anlayışının terk edilmesi buna dayanak oluşturmaktadır.
Bu süreç bir taraftan emeğin niteliklerinini gelişimini engellerken bir diğer taraftan da beyin göçüne neden olmaktadır. Beşeri Sermaye Yoksulluğu (1) ile sonuçlanan süreç gelişmekte olan ülkeleri bir çıkmaza sürüklemektedir. Bilgiyi üreten, işleyen, yayan ve üretim süreçlerine dahil eden bir faktör olan emek ve emeğin niteliklerini ifade eden beşeri sermayeden yoksun olmak “teknolojik gelişme”yi teknoloji transferine mahkum kılmaktadır. Teknoloji transferi ise gelişmekte olan ülkeler için muhtemel bir Teknoloji Yoksulluğu sürecini doğurmaktadır. Çünkü -legal veya illegal yollardan- sahip olunan teknolojiler, bu teknolojileri kullanabilecek, özümseyebilecek nitelikli emeğe, beşeri sermaye birikimine sahip olunamadığı için fayda sağlamaktan öte bir bağımlılık oluşturacak ve yaşanan çıkmazı derinleştirecek, içinden çıkılamaz bir hale sokacaktır.
Bu şekilde süregelen çıkmazlar gelişmekte olan ülkelerin daha da yoksullaşmalarına neden olmaktadır. O halde, gelişmekte olan ülkeler açısından teknolojik gelişmenin önünü açacak en önemli unsur emeğin niteliklerini arttırmayı sağlayacak politikalara sahip olmak ve uygulanmaktır. Genellikle düzenleyici rolü üstlenen devlet (2), uzun vadeli yatırımcı olarak bir taraftan -kalkınmacı devlet politikası doğrultusunda- eğitim, sağlık, Ar-Ge için daha fazla pay ayırmalı ve bu şekilde beşeri sermaye birikimi sağlamalı, bir diğer taraftan ise tersine beyin göçünü başlatarak bu süreci etkinleştirmelidir.
Gelişmekte olan ülkelerin içinde bulundukları çıkmazları kırmanın, fasit dairelerin dışına çıkmanın en önemli adımını emeğe yapılacak uzun vadeli yatırımlar oluşturacaktır. Aksi durumlarda ne -sürdürülebilir- teknolojik gelişmelerden ne yeniliklere dayalı ekonomik büyüme ve kalkınmadan söz etmek mümkün olabilecektir.
——————————————————————————————————————————-
[1] [Bu konuda yayımlanmış bir çalışma için buraya bakabilirsiniz]
[2] [Devlet’in rolü ile ilgili olarak N. Emrah AYDINONAT tarafından Tepav│Günlük’te kaleme alınan Teknolojik İlerleme ve Devletin Rolü başlıklı (ve ödüllü) yazıya göz atmanızı öneriyorum.]
**TEŞEKKÜR: Bu ekibin ve ortaya koydukları düşüncelerin gerçekten heyecan verici olduğunu düşündüğüm zamanlarda sevgili Ü.Barış URHAN, İktisadiyat’a katılmam konusunda nazik bir davette bulundu. Burada olmaktan dolayı mutlu olduğumu ifade etmeliyim. Teşekkürler…
KATEGORİLER
Çevre Ekonomisi
Duyurular
Edebiyat
Ekonometri
Felsefe
Fizik ve İktisat
İktisadi Düşünce Tarihi
İktisat Eğitimi ve Bölümleri
İktisat Öğrencilerine Tavsiyeler
İktisat Söyleşileri
İktisat Tarihi
İktisat Teorisi
Deneysel ve Davranışsal İktisat
Psikoloji
Risk ve Belirsizlik
Nöroekonomi
Nöropazarlama
Oyun Teorisi
İktisat ve Edebiyat
İktisatçılar
Kalkınma İktisadı
Eğitim
Eğitim İktisadı
İşgücü Piyasaları
Mutluluk ve Refah İktisadı
Teknoloji ve Yenilik İktisadı
Yoksulluk
Kitap İnceleme
Deneysel İktisat Kitaplığı
Konuk Yazarlar
Köşe Yazarları
Kuantum Fiziği ve Felsefesi
Özel Dosyalar
Müzik
Petrol
Sanat ve İdeoloji
Serbest Atış
Kategorisiz
Tarih
Türkiye Ekonomisi
Uluslararası İktisat
Uluslararası Rekabet
Yazarlarımızdan Haberler
Kitap Tanıtımı