Hem öznesi, hem de nesnesi olarak her an içinde bulunduğumuz iktisadi hayatı, hayatımızı, matematiksel formüllere indirgeyip, ekonomistlere bir istihdam alanı yaratmaktan öte kendi malzemesi insana elle tutulur bir şey veremediği Keynes sonrası çağda iktisadın idealist bir öğrencisi olmak iki ayrı yön sunuyor insanın hayatına. İlki Barış Urhan’ın da sık sık belirttiği inandığımız şeye neden inandığımızı sorgulamadan, konjoktürün çizdiği pop ekonominin yolunda akademik geleceğini oluşturmak diğeri ise iktisadı olağandışı bir bilim olarak algılayıp, önce insanı, sonra metadolojiyi daha sonra da iktisadı çalışmaya başlamaktı.
Genel dengeden, kapital teorisinden başlayıp, değerle, marjinaliteyte devam eden; tüm iktisadı üzerinde taşıyan yapı taşlarına karşın kuşkum daha önceki yazılarımda da paylaştığım üzere gün geçtikçe artmaktayken 130 yılı aşkın tarihi, methadolojosindeki heterodoksi ile kendine has terimleri ve bir o kadar da farklı ekonomik çıkarımlardan bulunmuş öğrencileriyle Avusturya İktisat Okulu, iktisada inancımı yenileyen bir bakış açısı olarak hayatıma doğdu.
Yayın hayatına yeni başlayan İktisadiyat.com’daki yazı serilerime, Viyana Ekolü olarak da bilinen bu, bir kurum olmaktan daha çok yaklaşım açısı ya da analiz sistemi bir diğer deyişle iktisat çalışma stilini sizlerle de paylaşmak için Avusturya İktisat Okulu’yla başlıyorum.
Üç kuşaktır iktisada bakış açısında, bireyin bilgisizliğini veya doğru ya da yanlış öznel hedefleri olabileceğini göz ardı eden iktisadi ortodoksi geleneğe karşı nispeten az makale ve konferansların yanısıra pek çok kitapla ve öğrencileriyle birebir derslerde çalışmalar yapan Avusturyan iktisatçılarının tarihi Carl Menger’in 1871’de yayınlanan Grundsätze der Volkswirtschaftslehre (Ekonominin Prensipleri) kitabıyla başladı. Jevon’un ve Walras’ın başını çektiği 1870’ler ‘Marjinalist Devrimi’ Carl Menger ardından Friedrich Von Weiser Eugene Von Böhm-Bawerk ile Alman Tarih Okulu’yla atışmalara devam ederken Viyana Ekolü oluşumuna başlamış, ikinci kuşağı Mises yazınlarıyla ve Schumpeter’in de kattığı zenginlikle 1930’lu yıllarda iskeletini oluşturmayı başarmıştı. Ününü Almanca konuşan ülkeler dışına Hayek’in Londraya, Mises’in ise ABD’ye gitmesiyle duyuran ekol 1970’lerde kendini yeniden bulma ve yenileme çalışmalarına gitmiş, okulun önemli özelliklerini de bu tartışmalar çizmişti.
Gelecek yazımda birinci kuşak Avusturya İktisatçıları’ndan, ‘insan davranışı’ ve ‘praxeoloji’den bahsederek Viyana Ekolü’ne giriş yapmış olacağım. Girişi okumadan üzerinde biraz düşünmeniz için Mises’in şu cümleleriyle bitiriyorum:
”The impracticability of measurement is not due to the lack of technical methods for the establishment of measure. It is due to the absence of constant relations…. Economics is not, as…positivists repeat again and again, backward because it is not “quantitative.” It is not quantitative and does not measure because there are no constants. Statistical figures referring to economic events are historical data. They tell us what happened in a nonrepeatable historical case. Physical events can be interpreted on the ground of our knowledge concerning constant relations established by experiments. Historical events are not open to such an interpretation…”
ANIL GİRİNCİ
KATEGORİLER
Çevre Ekonomisi
Duyurular
Edebiyat
Ekonometri
Felsefe
Fizik ve İktisat
İktisadi Düşünce Tarihi
İktisat Eğitimi ve Bölümleri
İktisat Öğrencilerine Tavsiyeler
İktisat Söyleşileri
İktisat Tarihi
İktisat Teorisi
Deneysel ve Davranışsal İktisat
Psikoloji
Risk ve Belirsizlik
Nöroekonomi
Nöropazarlama
Oyun Teorisi
İktisat ve Edebiyat
İktisatçılar
Kalkınma İktisadı
Eğitim
Eğitim İktisadı
İşgücü Piyasaları
Mutluluk ve Refah İktisadı
Teknoloji ve Yenilik İktisadı
Yoksulluk
Kitap İnceleme
Deneysel İktisat Kitaplığı
Konuk Yazarlar
Köşe Yazarları
Kuantum Fiziği ve Felsefesi
Özel Dosyalar
Müzik
Petrol
Sanat ve İdeoloji
Serbest Atış
Kategorisiz
Tarih
Türkiye Ekonomisi
Uluslararası İktisat
Uluslararası Rekabet
Yazarlarımızdan Haberler
Kitap Tanıtımı