Nasıl Bir İktisat Eğitimi? (I) – Meslek Olarak İktisat

fundamentals_economics

Barış son yazısında ODTÜ’deki iktisat derslerinin matematik içeriğinden bahsetmiş ve haklı olarak yakınmış. Gerçi Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ gibi okullardaki iktisat eğitiminin iktisat bilimine ilişkin bir eğitim olmaktan çıkıp âdeta “iktisat mühendisliğine” dönüştüğü doktora öğrencileri ve akademisyenler arasında konuşulan bir konudur, ama bu okullardaki iktisat derslerine girmeyen talihli kişiler için bunu ilk elden dinlemek daha öğretici oluyor.  

Bu yazıda meseleyi biraz farklı bir açıdan ele alacağım. Barış’ın bahsettiği ve bizim gibileri için esas sorunu oluşturan meselelere ise bir sonraki yazıda bakacağım.

Şöyle soralım önce: İktisat bilimini hangi amaçla öğrenmek istiyorsunuz? İktisat bölümünden mezun olduktan sonra ne tür bir yerde çalışmayı hedefliyorsunuz? Bu sorular bizi iki ayrıma götürüyor: Meslek olarak iktisat ve bilim olarak iktisat. Öğrencilerin iktisat eğitiminden kaynaklanan hoşnutsuzluklarının bir bölümü bu ikisini birbirine karıştırmaktan kaynaklanıyor. Oysa iktisat eğitiminden beklentileriniz, mezun olduktan sonra ne yapmak istediğinize bağlıdır. Bilim olarak iktisattan bir sonraki yazıda bahsedeceğim.
Mesleki anlamda iktisatçı olan kişi ekonomik olayların gerçekleştiği dünyayı incelemekle veya anlamakla uğraşmaz; bu dünyayı veri alır ve onun içinde iş görmeye çalışır. Böyle bir iktisatçı bizim Smith, Marx, Marshall, Walras ya da Schumpeter olarak bildiğimiz türden bir iktisatçı değildir. Onu ilgilendiren teori değil, pratiktir. Dolayısıyla bu kişilerin ihtiyacı olan iktisat sosyal bir bilim olarak iktisat değil, bir analiz tekniği olarak iktisattır. Aslında mesleki iktisatçının dünyası bilim olarak iktisatla uğraşan kişilerinkine kıyasla bir hayli dar ve hatta sıkıcıdır.  
İktisat bilgisini mesleki anlamda kullanacak kişi sürekli olarak güncel ve pratik işlerle uğraşmak zorundadır. Zira gerçek hayatın ekonomik olayları iktisat modellerinin varsaydığı koşullarda işlemez. Açıkça söylemek gerekirse, iyi bir iktisat teorisi bilgisine sahip olmak, gerçek hayatta meydana gelen ekonomik olayları hakkıyla anlayabileceğiniz anlamına gelmez. Özellikle makro iktisat modellerinin gerçek hayattan ne kadar kopuk olduğu son ekonomik kriz sonrasında yeniden gündeme geldi. Ama burada bu meseleye girmeyeceğim.
Mesleki anlamda iktisatçı olan kişiler, bankalar, aracı kurumlar, uluslararası şirketler, Dünya Bankası, Merkez Bankası, Hazine ve Devlet İstatistik Enstitüsü gibi yerlerde çalışan ve esas itibariyle teknisyen olan kişilerdir. Dolayısıyla teorik anlamda iktisat bilmeleri gerekli olmakla birlikte, bu kişilerin esas bilmeleri gereken şey ekonometri ve istatistik gibi analiz yöntemleri, finansman teknikleri ve muhasebedir. Bunlara ek olarak, kamu kesiminde çalışanların maliye bilgisine sahip olmaları da gerekir. Bu anlamda iktisatçı olacak kişi ekonometri ve istatistik bilgilerini fiilen uygulayabilmeli, örneğin belirli sektörlere ilişkin verileri yorumlayıp rapor hazırlayabilmeli, finans piyasalarını takip edebilmeli ve tahminlerde bulunabilmelidir. Tabii bunlara dil ve bilgisayar kullanmayı bilmeyi de eklemek gerekiyor.
Dikkat edilirse tüm bunları yapacak olan kişi aslında teknik anlamda eğitim görmüş, âdeta bir matematikçi ya da mühendis gibi yetişmiş kişidir. Bu nedenle yukarıda saydığım kurumlarda bu tarz kişilere talep fazladır. Tüm bunlar da sayısal anlamda yetişmiş olmayı, yani iyi bir matematik eğitimi almayı gerektirir. İyi bir Smith, Ricardo, Marx ve Marshall bilgisine sahip olmakla SPK’da uzman olarak çalışamazsınız. Hayek’in piyasa ekonomisi hakkında yazdıklarını hatmetmiş olmanız, borsa verileri ya da finans piyasalarıyla ilgili araştırma raporları önünüze geldiğinde hiçbir işinize yaramaz. Hatta iyi bir matematiksel iktisat eğitimi görüp iktisat modelleri üzerine uzmanlaşmış olmanız bile bu tür işleri yapabileceğiniz anlamına gelmez. Gerçi bankaların giriş sınavlarında veya hesap uzmanlığı gibi sınavlarda iktisat teorisi ve tarihi gibi derslerden sorular geliyor, ama bu konulara ait bilgiler sadece giriş sınavları için gerekli oluyor ve bu kurumlarda işe başlandıktan sonra pek kullanılmıyor. Nitekim bu tür sınavlara hazırlık eğitimi veren dershaneler var. Eksiği olanlar bunu bu yerlerde tamamlamaya çalışıyorlar.
Mesleki anlamda iktisatçı olmak isteyen kişilerin iktisat bölümlerinde temel dersleri aldıktan sonra bu kurumlarda ihtiyaç duyulan bilgileri veren derslere yönelmeleri en doğrusudur. Bu kişilere lazım olan şey, teknik verileri anlayıp yorumlayabilecekleri uygulamalı bir eğitimdir. Bu da esas itibariyle mesleki uzmanlaşma anlamına geliyor. Bu nedenle, üçüncü sınıfa gelmiş bir iktisat öğrencisinin mezun olmak istedikten sonra ne yapacağına karar vermiş olması gerekir. İktisat bölümlerinde bu tarz derslerin yeterli derecede verilmediği, yani analitik becerilere sahip kişileri yetiştirecek şekilde öğretim yapılmadığı doğrudur. O hâlde bu işlere girmek isteyen öğrencilerin ekonometri ve istatistik gibi bölümlerde de ayrıca derslere girmeleri, mali tablolar analizi ve muhasebe gibi dersleri ciddi anlamda takip etmeleri zorunludur.
Para arzı, döviz kuru, emisyon hacmi veya dış ticaret hadleri gibi meseleler daha fazla ilginizi çekiyorsa, ama nominal çapa denildiğinde aklınıza bir şey gelmiyorsa, teknik analiz ifadesi sizin için hiçbir anlam ifade etmiyorsa, hareketli ortalama ifadesini daha önce hiç duymadıysanız, menkul sermaye iradı denildiğinde hiçbir şey sayamıyorsanız ve hele hele Ricardo öğrenmek ya da fayda fonksiyonlarının türevlerini almak ne işime yarayacak diye soruyorsanız, bilmeniz gerekenleri öğrenmekte gecikiyorsunuz demektir. Piyasaya yönelik olarak yetişmediğinizi, aldığınız eğitimin mezuniyet sonrası beklentilerinizi karşılamadığını ve gereksiz teorik bilgiler ve modeller öğrendiğinizi düşünüyorsanız mezuniyet sonrası için zaman kaybediyorsunuz demektir.
Yazdıklarımdan tüm suçu ya da sorumluluğu öğrencilere yüklediğim anlamını çıkarmayın. Yukarıda yazdıklarım ideal durumu temsil ediyor, çünkü bizim memlekette bahsettiğim derslerin okullarda ne derecede düzgün okutulduğu tartışmalıdır. Dahası, üniversitelerde öğrencilere meslek seçimi konusunda yol gösteren bölümler de yoktur. Gerçi üniversite piyasaya adam yetiştirme amacı taşıyan bir kurum değildir. Ama üniversitelerin öğrencilerine istedikleri alanda uzmanlaşma imkânı vermeleri ve isteyenleri piyasaya yönelik olarak hazırlayabilmeleri zorunludur. Öğrencilerin buna hakkı vardır. Zira iktisat okumuş olmak, yukarıda saydığım kurumlardan herhangi birine iş başvurusu yaptığınızda o işi öğrenebileceğinize ve becerebileceğinize dair, yani o işin altından kalkabilecek potansiyele sahip olduğunuza dair yeterli güvenceyi hem size hem de başvuru yaptığınız kuruma vermelidir.
Maalesef Türkiye’de öğrencilerin durumu “saldım çayıra, Mevlam kayıra” şeklindedir. Lisans öğrencilerine yukarıda saydığım kurumlar arasında staj yapma imkânı sağlayan kaç üniversite biliyorsunuz? Tüm bunlara hocaların ilgisizliğini de ekleyin. Bu nedenle, kendinizi geliştirmek ve eksikliklerinizi tamamlamak tamamıyla sizin çabanıza ve kararlılığınıza kalıyor. Ne yapmak istediğinize karar vermeli ve neye ihtiyacınız olduğunu iyi öğrenmelisiniz.
Yazının ikinci bölümü burada.


how to get your ex girlfriend to want you backhow to get back your ex How to get over a breakup how to get him back fasthow to make your girlfriend want you

Bunlar ilginizi çekebilir

UCUZLUK: KÖTÜ ŞÖHRETLİ FİYAT-DEĞER

“İdeologlar teorilerini sürekli olarak gerçeklerle ‘test ettiklerin’ iddia etseler...

SEVGİLİLER GÜNÜ ÜZERİNDEN KÜLTÜR, RASYONALİTE VE TÜKETİM OKUMALARI*

"Biz sevgililer günü gibi kapitalizmin oyunu olan şeylere gelmiyoruz canım ya". Siz gelmiyorsunuz da bakalım başkası geliyor mu, geliyorsa neden geliyor, ne kadar geliyor?

Türkiye’nin Toplumsal Gerçeklerine Ekonomi Sosyolojisi Penceresinden Bakmak – 1

Sosyal bilimlere özgü kavram ve teorileri başka toplumlardan alarak...

Homo Normalis’in* Kategorileri

Kavramlar ve Kategoriler 1. “İçeri” neresidir? “Dışarı” neresi? Bu sorular...