Bir süredir düşünüp duruyorum. Yazsam mı? Yazmasam mı? Yok arkadaş, dayanacak gücüm kalmadı! Bir yerden başlayıp yüz yıllık aşureye bir kaşık da biz daldıralım!
Efendim, bendeniz ODTÜ’de iktisat eğitimi görüyorum. ODTÜ, Türkiye’de iktisat alanında eğitim veren en önemli okullardan bir tanesi. Gerek akademisyenlerinin mezun oldukları üniversiteler, gerek yayınları ve gerekse de uluslararası işbirlikleri onu emsallerinin bir hayli önüne çıkarıyor. İktisat eğitimi ise dünyadaki emsalleriyle paralel gidiyor. Peki tüm bu donanımla nasıl bir müfredat görüyoruz? Efendim, gelin size tüm dünyayla eş zamanlı okuduğumuz modern iktisattan bir alıntı yapayım:
Sevgili Mas-Colell’in kitabından yaptğım bu alıntı, mikro iktisat derslerinin ilk döneminde verilen derslerin ilk birkaç haftasına ait. İktisatçı olmayan normal vatandaş, sözüm sana! İşte biz böyle ulvi işlerle uğraşıyoruz. Senin yaptığın üretim falan hep buralardan geçen bizlerin yazdığı denklemlerle hal yoluna koyuluyor…Şaka, şaka! Biz de neyin ne olduğunun pek farkında değiliz aslını istersen, yavaş yavaş açılacak diyor büyüklerimiz!
Farkında mısınız bilmem ama “iktisatın anlaşılması için önce bu alt yapıyı almak lazım” derken bir yerde altyapı neydi, üst yapı ne olmalıydı unutup gidiyoruz. Sonunda öyle bir noktaya geliyoruz ki iş matematiksel bazı denklerin sonuç verebilmesi için bazı kısıtları koymak ve kısıtlar altında “optimize” etmekten öteye gitmiyor. Sonuçta bir denge noktası ya da dengeye doğru hareketi tanımlayıp rahata eriyoruz. Bu arada birileri emek süreçleriyle ilgili sorular falan sorarsa onu “seçmeli derslere” bırakıyoruz. Bakmayın, seçmeli dersler dediğim de bunların içine birkaç iktisadi kelimenin sıkıştırıldığı dersler. Oralarda da işler bir yerden sonra denklemler arası dansa dönüyor!
Yıllar önce yapılmış bir çalışma (çok ardım ama bulamadım ki link vereyim) ABD’nin en önemli üniversitelerindeki (ivy lig’den) iktisat doktora öğrencilerinin Adam Smith, Marshall vb. figürlerden haberdar olmadığını ortaya koyuyordu. Araştırmanın sonuçları dehşet verici boyutlardaydı. Öyle ki öğrenciler bu iktisatçıların metinlerini kurcalamayı bile önemli bulmuyor demek ki. Hoş, bizde de hala bu yazarların herhangi bir kitabını okumamış onlarca iktisat doçenti olduğuna bahse girerim! Hal böyle olunca yukarıdaki alıntının nasıl çözüldüğünü öğrenmek iktisatçı olabilmek için ehliyet sahibi olmaya yetiyor da üstüne bir de doktora veriyorlar! Kızmayın da, küsmeyin de! Yermek için değil, üzerine düşünmek ve mümkünse bir adım daha ileriye götürebilmek için yazıyorum bunları!
Bir başka güncel sorun ise uzmanlaşmaya yönelik eğitimin verilmemesi. Örneğin, eğer bir öğrenci mikro ekonomi çalışacaksa -hadi biraz daha seçici olalım, oyun teorisi çalışacaksa- kendisine zorla makroekonometri, ileri makroekonomi falan öğretiyoruz. Öyle ki öğrettiklerimizi en çok 6 ay sonra unutmaya başlıyor, mezun olduğunda bir satır hatırlarsa kâr! Oysa kendisine oyun teorisini ancak bir düzeye kadar anlatıyoruz. Peki biz bunu niye yapıyoruz? Benim kanaatim uzmanlaşmaya yetecek kadroların bulunmaması sebebiyle “mecburen” bu eğitimlerin verildiği noktasında. Yoksa, iktisat doktoru olmak için bu derslerin ezberlenip unutulması gerektiğinin hiçbir mantıklı açıklaması yok.
Böyleyken böyle. Biz erdik muradımıza, iktisatçılar çıksın kerevetine!
KATEGORİLER
Çevre Ekonomisi
Duyurular
Edebiyat
Ekonometri
Felsefe
Fizik ve İktisat
İktisadi Düşünce Tarihi
İktisat Eğitimi ve Bölümleri
İktisat Öğrencilerine Tavsiyeler
İktisat Söyleşileri
İktisat Tarihi
İktisat Teorisi
Deneysel ve Davranışsal İktisat
Psikoloji
Risk ve Belirsizlik
Nöroekonomi
Nöropazarlama
Oyun Teorisi
İktisat ve Edebiyat
İktisatçılar
Kalkınma İktisadı
Eğitim
Eğitim İktisadı
İşgücü Piyasaları
Mutluluk ve Refah İktisadı
Teknoloji ve Yenilik İktisadı
Yoksulluk
Kitap İnceleme
Deneysel İktisat Kitaplığı
Konuk Yazarlar
Köşe Yazarları
Kuantum Fiziği ve Felsefesi
Özel Dosyalar
Müzik
Petrol
Sanat ve İdeoloji
Serbest Atış
Kategorisiz
Tarih
Türkiye Ekonomisi
Uluslararası İktisat
Uluslararası Rekabet
Yazarlarımızdan Haberler
Kitap Tanıtımı